Önceki yazımızda Atatürk'ün 'Tek Adam' olmaktan çok 'yalnız' bir adam olduğunu söylemiş, onun en yakınında bulunan Rauf Bey, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü ile yaşadığı çelişkilere ve kafasındaki fikirleri kimi zaman onlarla bile zamanı gelmeden paylaşmadığına dikkat çekmiştik...

Mustafa Kemal Paşa'yı tüm dünyanın tanıdığı ve saygı duyduğu Atatürk yapan şeyler genellikle onun kafasında olgunlaştırıp, zamanı gelince en yakınındaki bazı kişilerle paylaştığı ve herşeyi göze alarak hayata geçirdiği bu fikirlerdir...

Kimi zaman uyguladığı stratejiler de fikirleri gibi paylaşılmamış en yakınındakiler tarafından bozulmaya çalışılmıştır.

***

Sovyetler Birliği'nin ilk büyükelçisi olarak Türkiye'ye gelen Aralov, anılarında o dönemde Kafkas cephesinde yaşanan olayları anlatırken, 'Kazım Karabekir, Refet Paşa ve Rauf Paşa (Bey) bu konularda iki yüzlü davranmaktadır. Bunlar yeni Türkiye (Mustafa Kemal Paşa -EG) ile Sovyetlerin arasını açmaya çalışmaktadır' ifadesini kullanmıştır...

O dönemde Sovyetler Birliği'nden Türkiye'ye milli mücadeleye katılmak amacıyla gelen Türkiye Komünist Partisi kurucusu Mustafa Suphi'nin Erzurum'dan Trabzon'a zorla götürülmesi ve burada Rusya'ya dönüş vaadiyle motora bindirildikten sonra denizde boğularak öldürülmesi olayı da büyük ihtimalle bu siyasi gelişmelerle bağlantılıydı...

Moskova yönetimi bu olaydan ötürü Ankara yönetimini suçlamamış, bunun neticesinde 16 Mart 1921'de Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında Moskova Antlaşması imzalanmıştı.

***

Sovyet yönetimi lideri Lenin, Mustafa Kemal Paşa'yı en iyi anlamış devlet adamlarından biriydi...

Aralov anılarında Türkiye'ye gelmeden önce Lenin'in kendisiyle görüştüğünü ve şu tavsiyelerde bulunduğunu aktarmaktadır:

'Mustafa Kemal Paşa tabii ki sosyalist değildir. Ama görülüyor ki iyi bir teşkilatçı ve kabiliyetli bir liderdir. Milli burjuva ihtilalini idare ediyor.. İlerici, akıllı bir devlet adamı. Bizim sosyalist inkilabımızın önemini anlamış olup, Sovyet Rusya'ya karşı olumlu davranıyor. O, istilacılara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gurunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla birlikte silip süpüreceğine inanıyorum. Ona ve Türk halkına yardım etmemiz gerekiyor.'

***

Mustafa Kemal Paşa'nın büyüklüğü, 'yalnız adam' olmaktan değil, çoğu zaman içine düştüğü yalnızlıktan akılcı ve devrimci hamlelerle sıyrılmasını bilmesinden kaynaklanmaktadır...

Nitekim, Atatürk, o dönemde Kazım Paşa'nın bazı tutucu politikacılar ve yerel eşrafın etkisi altında kalarak kendisini kontrolü altında tutma konusundaki çabalarını Nutuk'ta detaylı olarak anlattığı şekilde boşa çıkarmış, Sivas kongresine katılanların çoğu ABD mandasını savunurken bu eğilimin kongre kararlarına yansımasını engellemiş, saltanatın kaldırılması kararını aldığında açıklamayı bu karara muhalif olan Rauf Bey'e yaptırmıştır...

Ancak gerçekleştirilmesi siyasi dönüşümlerden çok daha zor olan toplumsal dönüşümlere sıra gelince, reformlarını uzun süreye yaymış ve adımlarını daha ihtiyatlı atmıştır; dil ve kültür alanında yaptığı reformlar bunun örneğidir.

***

Atatürk, hem savaş hem de barış döneminde liderliği elinde tutsa da siyasi gücü başkalarıyla paylaşmak zorunda kalmıştı...

Savaş döneminde Anadolu'da kurulmuş olan yönetim esas olarak Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey ve Kazım Karabekir Paşa tarafından oluşturulan bir 'triumvira' (üçlü yönetim) niteliği taşıyordu...

Cumhuriyetin kuruluşu döneminde bu triumvira dağılmış, onun yerine Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa'nın oluşturduğu bir başka üçlü yönetim kurulmuştu.

***

Ancak bu üçlü yönetim de sorunsuz değildi... 1930'lu yılların sonlarına doğru Atatürk'ün hastalığının ilerlemesi üzerine Fevzi Çakmak Paşa ile Başbakan İsmet İnönü, Atatürk'e 'sembolik' bir cumhurbaşkanı gibi davranmaya başlamışlar, bunun üzerine Atatürk, 1937 yılında İsmet İnönü'nün başbakanlığına bir emrivaki ile son vermiş ve onun yerine 'liberal' görüşleriyle tanınan Celal Bayar'ı getirmişti...

Atatürk'ün Hatay'ın anavatana katılması konusunda yürüttüğü mücadele yaşamının son büyük mücadelesiydi...

Bu arada 1937'de patlak veren ilk Dersim isyanının bastırılması ile de uğraşmış, ancak 1938 yılında yapılan İkinci Dersim Harekatı sırasında hastalığının ilerlemesi nedeniyle bu harekat Genelkurmay Başkanı'nın inisiyatifinde, Atatürk'ün ölümünden sonra onun yerine Cumhurbaşkanı olmayı planlayan, bunun için de Fevzi Çakmak'ın gözüne girmek isteyen Celal Bayar'ın sorumluluğunda yürütülmüştür.

***

Tarihimizin bu ayrıntıları üzerinde genellikle pek durulmaz...

Oysa Atatürk'ün değerini anlayabilmek ve onun eserini devam ettirebilmek için bu ayrıntıların bilinmesi ve öğretilmesi gerekir.