Gülmeden vazgeçtik, gülümsemeyi bile unutur hale geldik.
Caddeler, sokaklar, bahçeler insan seli adeta…
Dalgın yürüyen insanlar,
Yaşlısı genci…
Kadını erkeği…
Dudaklar kıpır kıpır…
Çözümü çok zor bir probleme kafa yorar gibi.
Belli ki, dertlerin-tasaların harman olduğu düşünce deryasının derinliklerinde kulaç atıyorlar.
7/24 gelecek kaygısıyla yaşayınca böyle oluyormuş meğer…
Konuşup duruyormuş insan bir başına…
Kimbilir neler dökülüyor o dudaklardan?
Duyulmuyor,
Ama anlaşılıyor bakışlardan
Acıyla harmanlanmış düşüncelerin dışa vurumu olsa gerek…
Dert dinleyecek bir fedai bulamayınca böyle oluyor demek.
Herkesin derdi kendine yetiyor zaten…
Kızılay binası gibi, bahçesindeki Marko Paşa büstü de yoklar kervanına karışınca, dert dinleyecek kimse kalmadı zaten şu alemde…
Kafayı çekip, ünlü tabibin büstü önünde bir bir sıraladığı dertlerine çare aramalar da sonlandı haliyle…
Bizi bizden başka kimse anlamaz diye klişe bir söz vardır ya, durum ö sözü getiriyor akla…
Öyle ya, başı ünde, düşünen onlarca, yüzlerce insan manzarasını görse bir yabancı ‘’Bu ülkede ne çok filozof varmış’’ diye şaşıp kalmaz mı?
Her yer Aristo,
Her cadde, her sokak Sokrat…
Herkes düşünüyor,
Herkesin dudakları kıpır kıpır…
Filozoflar geçidi sanki…
Kıskanır yeminle…