Son yazımızda Gazze saldırısının kınanması ile ilgili BM tezkeresinin oylanması sırasında ABD’nin tek başına kaldığını, Ukrayna ile İsrail’e yapılacak askeri yardımı içeren 105 milyar dolarlık yardım paketinin ise ABD Senatosu tarafından reddedildiğini hatırlatmış, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg‘in yaptığı “Ukrayna’dan gelecek kötü haberlere hazırlıklı olalım” açıklamasının Batılı ülkelerin Ukrayna rejiminden umut kesmeye başladığını ortaya koyduğunu söylemiştik...

Daha sonra ABD açısından Ukrayna ve Gazze cephelerinde yaşanan sıkıntıların önümüzdeki dönemde ABD ve NATO’nun Erdoğan yönetimi üzerindeki baskıyı daha da artıracağına işaret etmiş ve “Bu koşullarda büyük ekonomik güçlüklerle boğuşan ve Batı’dan gelmesi beklenen ‘sıcak para’ya duyduğu ihtiyaç her geçen gün biraz daha artan Türkiye’deki yönetim ABD ve Batı karşıtı söylemini sürdürebilecek midir?” sorusunu sormuştuk.

***

Bir yandan Batı’dan sıcak para arayışı içinde olan diğer yandan İsrail ile ticari ilişkileri sürdüren Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP hükümetinin eylemi ile söylemi arasında bir çelişki olduğu yadsınamaz; ancak içinde bulunulan konjonktürde söylem ile eylem arasındaki çelişki de uzun süre devam ettirilemez...

Burada şu soru karşımıza çıkmaktadır: Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ekonomi yönetimi Batı dünyası ile ilişkileri sıcak tutmak için ellerinden gelen çabayı harcadıkları halde neden Batı dünyasının önemli medya organlarında, özellikle Foreign Policy ve Newsweek gibi ABD yönetimi üzerinde etkili dergilerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasal söylemine yöneltilen eleştirilerin dozu sürekli artmakta, hatta Türkiye’nin NATO’dan çıkarılmasına kadar varan tehditler savrulmaktadır?

***

Bu durum ancak Türkiye’nin “düşürülen uçak” olayından bu yana izlediği “denge politikası”na bugüne kadar “katlanmış” olan ABD’nin tavır değiştirmesiyle açıklanabilir...

Ukrayna ve Gazze ‘de süren savaşlarda yaşanan sıkıntıların ardından ABD artık Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini kesmesini ve Baltık Denizinden Kızıldeniz’e kadar uzanan Doğu-Batı hattında Ukrayna-İsrail ve Yunanistan ittifakına açık bir biçimde destek vermesini istemektedir...

Bu isteğini Türkiye’ye dayatılmasını mümkün kılacak en önemli silah ise ekonomidir...

Dolayısıyla ekonomi alanında taviz verirken siyasal alanda keskin bir “Batı karşıtı” söylemi sürdürmek uzun vadede mümkün değildir...

Başka bir deyişle Batılı finans şirketlerine yakınlığıyla tanınan Mehmet Şimşek ve ekibinin sıcak para bulma konusundaki uğraşlarının sonuç vermesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP Hükümeti’nin ABD kaynaklı siyasi baskılar karşısında takınacağı tutuma bağlıdır.

***

Türkiye’nin son dönemde Rusya ve İran ile ilişkileri “soğuturken” Yunanistan ile ilişkileri “ısıtması” bu gerçekler ışığında anlaşılabilir hale gelmektedir...

Bilindiği gibi, Doğu-Batı hattında Türkiye’nin “denge politikası” ile hizadan çıkmasının (!) ardından doğan boşluk Yunanistan’ın Ukrayna-İsrail hattına eklemlenmesi ile doldurulmaya çalışılmıştı...

Mevcut konjonktürde, Türkiye-Yunanistan arasındaki “yumuşama”, özellikle Doğu Akdeniz’deki güç mücadelesi açısından bir değerlendirme yapıldığında Rusya karşısında ABD önderliğinde oluşturulan “Batı cephesinin” güçlendirilmesi anlamına gelmektedir.

***

Bugünkü Türk-Yunan yakınlaşmasını Atatürk döneminde Kurtuluş Savaşının ardından yaşanan “Türk-Yunan yakınlaşmasından ayıran nokta da budur...

Kurtuluş Savaşı sırasında karşılıklı savaşan iki ülkenin Atatürk ve Venizelos önderliğinde gerçekleştirdiği yakınlaşma ve bu yakınlaşmanın ürünü olan Balkan Antantı (Paktı), Balkanların güvenliğinin bizzat Balkan ülkeleri (Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya) tarafından sağlanmasına yönelik bir çabanın ürünüydü. O dönemdeki Türk-Yunan dostluğu İtalya’da Mussolini’nin faşist diktatörlüğünün, Almanya’da Hitler’in Nazi rejiminin Balkanlar üzerinden Rusya’ya yönelebilecek bir operasyonuna karşı çıkmak amacıyla oluşturulmuştu...

Günümüzde ise Yunanistan yönetimi Ukrayna ve İsrail ile birlikte ABD’nin Rusya’yı kuşatmak amacıyla oluşturduğu cephenin en aktif üyelerinden biridir. Bu amaçla Yunanistan, Ege adalarına Rusya’yı (ve Türkiye’yi) hedef alan askeri yığınak yapmakta, Türkiye ile ortak sınırlarına ABD üsleri kurmakta, Türkiye ve KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki haklarını ortadan kaldırmaya çalışmaktadır...

Son yakınlaşma girişimi öncesinde ve sonrasında Yunanistan bu faaliyetlerini durdurmamış, aksine hızlandırmıştır.

***

Türkiye, daha önce Ukrayna’ya verdiği desteği artırmış, Doğu-Batı hattının kuzey ucunda yer alan Finlandiya’nın NATO üyeliğine onay vermiş, İsveç’in üyeliğini de onaylanmak üzere TBMM’ye göndermişti; görünen o ki, bu adımlar başta ABD olmak üzere NATO müttefiklerimizi tatmin etmemiştir...

Bakalım, Yunanistan ile yaşanan bahar havası bu durumu değiştirmeye yetecek midir?..

(Devam edecek)