Asgari ücret belirlenirken, ‘sosyal devlet’ ilkesi gereği bazı koşulların oluşturulması gerekiyor. Örneğin; ‘Hayat pahalılığı’ kriteri getirilmeli, satın alma gücü baz alınmalı ve en önemlisi ILO 131 sözleşmesi şartı olan asgari ücret
SSK’nın prim tavanına etkisinden, Bağ-Kur’luların ödeyecekleri asgari prim tutarına, SGK prim borçlarından 65 yaş aylığı alanlara, emekli ve engelli maaşlarına kadar milyonlarca çalışan ve kamuoyunun genelini ilgilendiren 2024 yılına ilişkin asgari ücretin belirlenmesi için işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinin olduğu 15 kişiden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun toplantıları başladı.
Peki artık Türkiye genelinde ortalama ücret haline gelen asgari ücretin dünyadaki uygulamaları nasıl oluyor.
Ya da şöyle soralım: 1818-1883 yıllarında yaşayan Karl Heinrich Marx’ın tespitleri neden hala bizim ülkemizde geçerliliğini koruyor?
Bilindiği üzere asgari ücret, yükselen hayat standartları ve üretim kapasitesinde işçilere kazanç yansıtmayan, sıkıntılı dönemlerde ise tüm olumsuzlukları yansıtan işverenlere karşı işçilerin korunması amacıyla uygulanıyor.
Bilimsel sosyalizmin kurucusu Karl Marx, kapitalist kazandıkça işçinin de kazanacağı tezinin gerçeği yansıtmadığını belirterek, “Kapitalist Pazar, fiyatını doğal fiyatın üstünde tuttuğu zaman işçi kazanamaz” demişti.
Bu kapsamda işverenler düşük seviyede bir asgari ücret beklentisi içerisinde olduklarını dile getirirken, asgari ücreti ülke genelinde ortalama ücret olarak bütün işletmelerde uyguladıkları için “dengeli bir asgari ücretin belirlenmesinin her zamankinden daha da önemli hale geldiği” sözünü kullanıyorlar.
AB ülkelerinde durum…
Asgari ücretin dünyadaki uygulamalarına baktığımızda, birçok ülkenin ‘sosyal devlet’ yapısını ortaya çıkaran farklı kapsam ve uygulamasının olduğunu görüyoruz. Örneğin; Avusturya ve Kanada bölgesel farklılık esasına göre belirliyor. Almanya ve İngiltere dar ekonomik kapsam esası uyguluyor. Fransa, mesleki farklılıklara göre belirlerken, ABD ve İsviçre asgari ücret uygulamasını sakat işçiler için ayrı belirliyor. Malta ve yine ABD yaşlı, çocuk, öğrenci, çırak için farklı belirlerken, Hollanda ve Belçika gençler için ayrı uyguluyor. Türkiye’de ise sigortalı çalışanların yarıya yakını asgari ücret ile çalışıyor.
Dünyada asgari ücret miktarları
AB’ye üye 27 ülkeden Danimarka, İtalya, Güney Kıbrıs, Avusturya, Finlandiya ve İsveç’te asgari ücret uygulanmıyor. Bu ülkeler dışındakiler karşılaştırıldığında asgari ücret; birlik genelinde hem coğrafi, hem de gelir seviyesi olarak üçe ayrılıyor.
Birliğin kuzey ve batısında yer alan 6 ülkede asgari ücret bin 500 Euro’nun üzerinde. Lüksemburg'da 2 bin 202 Euro olan brüt asgari ücret, İrlanda'da bin 724, Hollanda'da bin 685, Belçika'da bin 626, Fransa'da bin 555 Euro.
Avrupa'nın güneyindeki 5 ülkede ise asgari ücretler 700 Euro ile 1.100 Euro arasında değişiyor. Buna göre İspanya'da bin 108 Euro olurken Slovenya'da bin 24, Malta'da 785, Portekiz'de 776 ve Yunanistan'da 758 Euro olarak uygulanıyor.
Doğudaki ülkelerde ise brüt asgari ücret 700 Euro’nun altında kalıyor. Litvanya'da 642, Slovakya'da 623, Polonya'da 614, Estonya'da 584, Çekya'da 579, Hırvatistan'da 563, Letonya'da 500, Romanya'da 458, Macaristan'da 442 ve Bulgaristan'da 332 Euro.
Sadece işçinin kendisinin dikkate alınması sıkıntı
Ancak bizde asgari ücret belirlenirken, ciddi birtakım sıkıntılar olduğunu da kabul edelim. Mesela asgari ücret belirlenirken sadece işçinin kendisi dikkate alınıyor. Ailesi hesaplamalara katılmıyor. Çünkü bu coğrafyada çoğunlukla alt gelir gruplarında tek çalışan 4 ve daha fazla aile bireyine bakıyor. Yine, yüksek vergi alınarak kesinti yapılıyor. İstanbul gibi pahalı bir megapoldeki işçi de aynı asgari ücreti alıyor, Ağrı’daki işçide. Böylece bölgeler arasındaki ekonomik farklılıklar dikkate alınmıyor.
TÜİK de mağdur ediyor
Yine, Türkiye’de son yıllarda enflasyonun düşük açıklanması, ücretlerin ise enflasyona endekslenmesi ve artışların buna göre yapılması da ciddi mağduriyet yaratıyor. Hele ki; enflasyon sepetlerinin bile ciddi bir şekilde tartışıldığı, enflasyon oranında bile artışların yapılmadığı dönemleri düşündüğümüzde, asgari ücretin reel alım gücünün de gün geçtikçe düştüğü ortaya çıkıyor. Asgari ücretin bir bireyin ihtiyaçlarını bile karşılamaya yetmiyor olması, ailesinin göz ardı edilmesi, üstelik belirlenen ücretin üzerinden çeşitli kesintilerin yapılması, çalışanların iyice belini büküyor.
ILO’nun 131 sayılı sözleşmesi uygulanmalı
Bu nedenle, asgari ücret belirlenirken, asgari ücretin amaçlarından olan gelir dağılımında adaletin sağlanması ve yoksulluğun azaltılması öncelikli olmalı. Türkiye’nin ILO’nun 131 Sayılı Sözleşmesini imzalaması ve bu sözleşme gereği olan asgari ücret belirlenirken işçinin ailesinin de hesaba katılması şartı hayata geçirilmeli. Bu adımın sosyal devlet ilkesinin ‘olmazsa olmazı’ olduğunu unutmamalıyız.
Satın alma gücü baz alınmalı
Türkiye’nin de artık dünyanın birçok ülkesinden geri kalmaması gerekiyor. Özellikle enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde, ücretlerin reel değerlerini korumak amacıyla “hayat pahalılığı” kriteri uygulanıyor. Bunun da artık Türkiye’de hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu kapsamda asgari ücretlerin satın alma gücünü korumak için fiyat artışlarına göre sabitlenmesi önem kazanıyor. Çalışanların huzurlu ve sağlıklı çalışabilmesi için, evine ne götüreceğini düşünmeden, masraflarını karşılayabileceği bir ücret seviyesi hayata geçirilmeli. Asgari ücret üzerindeki vergi yükü kaldırılmalı, kayıt dışı istihdam denetlenmeli. Çünkü kayıt dışı istihdam korkusuyla asgari ücret üzerinden alınan vergiler zaten zor durumda olan işçiyi daha da zor duruma sokuyor.