Önceki yazılarımızda “denge” politikasının birinci dönemine ABD ile yaşanan gerilim ve S-400’lerin alımının damga vurduğunu, ikinci döneme damgasını vuran eğilimin ise ABD ile ilişkileri onarma ve parası peşin ödenen F-35 savaş uçaklarının yerine F-16’ların verilmesinin kabul edilmesi olduğunu söylemiştik...

Bu sözün tutulmamasının ardından patlak veren Gazze Savaşı ile birlikte başlayan üçüncü dönemde İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkiler yeniden gerginleşmiş, bu gerginlik ABD ve Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkilere de yansımıştır...

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya’ya yaptığı gezi sırasında dile getirdiği Alman/İngiliz ortak ürünü Eurofighter uçaklarının alınması projesinin ilgi görmemesi, ilişkilerin bu kez kolay kolay düzeltilemeyeceğini göstermiştir.

***

“Denge” adına izlenen politikalardaki bu istikrarsızlık (buna “dengesizlik” de diyebilirsiniz) ekonomide yaşanan istikrarsızlık ile yakından ilişkilidir...

Bilindiği gibi, Türkiye’de kırk yılı aşkın bir süredir uygulanan neoliberal ekonomi politikaları ülkeyi bir borç batağına sürüklemiştir...

Bu batak, ihracat ya da borçlanma yoluyla sürekli dış kaynak bulmayı gerektirmektedir. O nedenle yukarıda sözünü ettiğimiz denge politikasının üç dönemi arasındaki farklılıklar, ekonominin dış kaynak arayışları sırasındaki yönelimler ile yakından ilişkilidir.

***

Örneğin 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Batı sermayesinin ülkeye akışı dururken, ABD ve Batı ile ilişkiler de bozulmuş, Ortadoğu’daki Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerle ilişkiler ise adeta donmuştur. Bu dönemde döviz kurlarında da büyük oynamalar olmuştur...

Buna karşılık  Rusya ile hem siyasi hem de ekonomik ilişkiler hızlı bir şekilde gelişmiştir...

Bu dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan Batı sermayesini çekmenin en önemli araçlarından biri olan yüksek faiz politikasına karşı tavır almış ve “Nas” söylemiyle Merkez Bankası’nı faiz indirimine zorlamıştır. Cumhurbaşkanı’nın o dönemde yapılan bir etkinlikte sarf ettiği şu sözler o dönemin havasını yansıtmaktadır:

"Kurda yaşanan dalgalanmaları bu çerçevede değerlendirmemiz gerekiyor. Neymiş efendim, faizleri düşürüyormuşuz. Benden başka bir şey beklemeyin. Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim. Hüküm bu."

***

ABD ve Batı dünyası ile ilişkilerin yeniden düzeldiği “ikinci dönem”de (Bu döneme damgasını vuran olay Rusya-Ukrayna savaşı ve bu savaşın ardından Batı ile ilişkilerde bir canlanma yaşanırken Rusya ile ekonomik ilişkilerin yavaşlamasıydı) bu söylem yavaş yavaş terk edilmiştir...

Batılı ekonomik çevrelerle yakın ilişkisi olduğu bilinen ve bu nedenle bir dönem AKP hükümetlerinde kendisine görev verilmeyen Mehmet Şimşek bu dönemde yeniden göreve getirilmiş, ardından harcamalar kısılırken yeni bir “kemer sıkma” dönemi başlatılmıştır. Buna paralel olarak MB politika faizi yüzde 8,5’ten yüzde 35’e kadar yükseltilmiştir; bu rakamın önümüzdeki günlerde yüzde 40’a kadar çıkması beklenmektedir. Bu dönem, aynı zamanda Suudi Arabistan ve körfez emirlikleriyle ilişkilerin onarıldığı, bu ülkelerden ülkeye kaynak aktarımı için çabaların artırıldığı bir dönem olmuştur.

***

Dış politikada Gazze savaşı ile girilen üçüncü dönemde ABD/AB/ İsrail blokuyla ilişkilerin bozulması hiç kuşkusuz ekonomide buna paralel bazı yönelişlere yol açacaktır...

Ancak bu dönemin öncekilerden bir farkı vardır. Tıpkı dış politikada olduğu gibi ekonomide de bu döneme damgasını vuran olgu “tıkanma”dır...

Kısaca özetlersek:

Denge politikasında sarkaç iki zıt yön arasında salınırken ortaya çıkan sürtüşmeler bir ivme kaybı yaratmıştır...

“Nas dönemi”nde uygulanan faiz indirme politikası beklenen sonuçları vermemiş, aksine uluslararası piyasalarda güven kaybına yol açmıştır...

Uluslararası piyasalarda artık yirmi yıl öncesinin sıcak para bolluğu yoktur. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “Ekonomi Küresel ekonomiye baktığımız zaman; büyümenin düşük seyrettiği dönemdeyiz. Şu anda küresel finansal koşullar oldukça sıkışık bir durumdadır” sözleriyle bu sıkıntıyı itiraf etmiş bulunmaktadır...

Körfez ülkeleri ile tekrar kurulan ilişkiler de bekleneni vermekten uzaktır. Bu ülkeler, önceki dönemlerde yaşanan gerilimler nedeniyle ülkeye kaynak aktarmaktan çok sıkıntıya düşen kamu kurumlarını ve mallarını ucuza kapatmanın peşine düşmüş bulunmaktadır...

Rusya ile ilişkileri geliştirmenin götürüleri de yaptırımlar nedeniyle getirilerine göre artmış durumdadır.

***

Bütün bu gelişmeler göz önüne alındığında dış politikadaki salınımların geçmiş dönemlerde sağladığı yararları sağlayamayacağını, dış politikadaki dalgalanmaların giderek artacağını, Gazze Savaşı kullanılan Batı ve İsrail karşıtı retoriğin ekonomik ilişkilere yansımayacağını, dolayısıyla bölge politikasında beklenen yararları sağlayamayacağını söyleyebiliriz...

Türkiye’nin Rusya-Ukrayna savaşı sırasında uyguladığı “tarafsızlık politikası”nın yarattığı kazanımların bir bir ortadan kalkması, Gazze savaşı sırasında kullanılan Hamas yanlısı söylemin bazı Arap ülkeleri arasında hoşnutsuzluğa yol açması, İsrail karşıtı söylemin ise ekonomik ilişkilere yansıtılamaması nedeniyle beklenen etkiyi yaratmaması bu saptamayı doğrulayan gelişmelerdir...

Dolayısıyla dış politikada hareketlenme hızlansa bile mesafe alınamamaktadır.