Önceki yazımızda yakın zamana kadar sportif ya da kültürel yarışmaların iç politikada her zaman önemli bir rol oynadığını, buna karşılık dış politikada diplomasi kurallarının bu etkiyi sınırladığını, ancak bu durumun son yıllarda değiştiğini söylemiş...
Bu değişime yol açan nedenlerden birinin, iki dünya savaşı ile soğuk savaş dönemlerinde yaşanan gerginlik ile günümüzde yaşanan gerginlik arasındaki fark olduğunu...
Rusya’nın ve Çin’in toparlanarak ABD’nin önderlik ettiği kampın küresel hegemonyasına meydan okumalarının Batılı devletlerin yöneticilerinde adeta bir öfke nöbeti yarattığını sözlerimize eklemiştik.
***
Bu değişime neden olan ikinci gelişme ise günümüzde kitle iletişim araçlarının gelişmesinin sportif ve kültürel olaylara siyasi alandaki güç dengelerini değiştirebilecek bir güç sağlamış olmasıdır...
Geçmişte bir futbol karşılaşmasında yaşanan rekabet genellikle karşılaşan rakiplerin taraftarlarını etkiler ve bu etkiler maçın oynandığı stadın tribünlerinin dışına ender olarak taşardı. Uluslararası futbol turnuvalarında milli takımların başarıları da esas olarak o ülkenin içinde etki yapardı...
Günümüzde ise küresel yayın yapan TV ekranlarında izlediğimiz maçlar kimi zaman yüz milyonlara varan kitleleri ekran başına çekmekte ve ekran görüntüleri maçı gözle izleyenlerin bile göremeyeceği ayrıntıları odalarımızın içine kadar getirebilmektedir.
***
Bu durum tribündeki seyircinin coşkusunun ve tutkusunun tribünlerin dışına taşmasına, futbolun siyasetle daha fazla bütünleşmesine yol açmış durumdadır...
Artık tribünlerdeki seyircinin coşkusu ve attığı sloganlar odalarımızın içinde yankılanmakta, kimi zaman iktidarların işine gelmediği için sesler kısılsa da sosyal medya ve benzeri kanallardan yine de  evlerimize kadar ulaşmaktadır...
Bu da, siyasetin ve siyasetçilerin başta futbol olmak üzere bir çok sportif faaliyete duyduğu ilginin artmasına, köklü futbol kulüplerinin yönetimini ele geçirmenin önemli bir siyasal hedef haline gelmesine neden olmaktadır.
***
Ülkemizde yakın geçmişte FETÖ’nün futbol dünyasına yaptığı siyasal yatırımın ve Fenerbahçe gibi ülkenin en fazla taraftarına sahip bir kulübün yönetimini ele geçirebilmek için kurduğu siyasal komploların sebebi budur...
Bunun yanı sıra futbolun “ekonomik” boyutlarının büyümesi, “sportif” yönünün çoğu zaman ikinci plana atılmasına sebep olmuş durumdadır...
Artık küresel ya da ülkesel boyutta siyasette etkin olmak isteyen büyük mali güçler futbolu önemli bir yatırım alanı olarak görmekte, bunun sonucunda eskiden sportif dernekler olan futbol kulüpleri hızla “şirketleşerek” büyük yatırım alanlarına dönüşmektedir.
***
Son zamanlarda çeşitli küresel mali güçleri temsil eden petrol zengini Arap emirlerinden uluslararası para baronlarına kadar bir çok “iş adamı”nın ünlü futbol kulüplerini satın almasının ve bu kulüpleri daha popüler hale getirmek için ünlü futbolcuları sporla telifi mümkün olmayacak paralara boğarak kulüplerine transfer etmesinin sebebi budur...
Bu durumun benzeri olaylar ülkemizde de yaşanmaktadır...
Hatırlanacağı üzere yakın geçmişte politika alanına giren “hırslı” bir  iş adamı olan Cem Uzan, İstanbul’un en eski futbol kulüplerinden birini satın alarak bir çok ünlü futbolcuyu o kulüpte toplamış, ama “toplama takım” beklenen başarıyı gösteremeyince futbolcuların hepsini açıkta bırakarak “dükkânı kapatmıştı”!
***
Bu “parasallaşma” ve “siyasallaşma” mali dünyanın yabancısı olmayan ancak bir spor kulübünün amaçları ile telif edilemeyecek olan bir çok uygulamanın meşrulaşmasına ve başta futbol olmak üzere bir çok spor alanının “kirlenmesine” yol açmış bulunmaktadır...
Futbol kulüplerinin vaktiyle sahip oldukları ve günümüzde büyük ölçüde değer kazanmış olan bir takım gayrimenkuller üzerinde mali spekülasyonlar yapılmakta, bu spekülasyonlar siyaset, ticaret  ve futbolun ayırt edilemez bir bütün haline gelmesine yol açmaktadır...
Menajerlik kurumu artık bir futbolcunun mali haklarını savunmak ve ona “iş bulmak” amacından büyük ölçüde sapmış, sahadaki futbolcudan kulübün yetkili yöneticilerine, oradan siyaset kulislerine kadar uzanan “karmaşık” ilişkiler zincirinin bir halkası durumuna gelmiş bulunmaktadır.
***
Bu söylediklerimiz, günümüzde hızla popülerleşen bir çok spor alanı ve kültür faaliyeti açısından da geçerlidir...
Hani, “futbol, sadece futbol değildir!” derler ya...
Bu söz, bir çok spor alanı ve kültürel faaliyet açısından da geçerlidir. Günümüzde “Eurovizyon” yarışmasının gelmiş olduğu nokta, bir çok festivalde ödüllerin siyasal kıstaslara göre dağıtılması bu durumun tipik örnekleridir.
***
Yazı dizimizin başında Salazar’ın ömür boyu devam eden siyasal diktatörlüğünü mümkün kılan olguları “3 F” olarak formüle ettiği söylentisini aktarmıştık: Futbol, Fiesta (eğlenme amaçlı gösteriler) ve Fado (bir müzik türü)...
Salazar dönemi açısından bakıldığında o söylentinin geçerliliği tartışılabilir... 
Ancak günümüzün “küresel” dünyasında “algı yönetimi” olarak adlandırılan bu saptama çok daha geçerli ve sistemli bir hal almış bulunmaktadır.