İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca PKK/KCK terör örgütünün mensup ve faaliyetlerinin tespit edilmesine yönelik yürütülen soruşturmalar kapsamında, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in, "terör örgütü üyeliği" iddiasıyla gözaltına alınmasının ardından “Öcalan açılımı” ile başlayan süreç iyice karmaşık bir hal aldı...

Ancak meselenin özüne inildiğinde sorunun aslında göründüğü kadar karmaşık olmadığı kolayca anlaşılabilir...

İşin özü şudur:

MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin Öcalan’a yaptığı “Meclis’te PKK’yi lağvettiğini açıkla, seni ‘umut hakkı’ndan yararlandıralım” çağrısı yeni bir açılım sürecinin başlangıcı değil Öcalan’ın çağrısından etkilenmeye açık bölge halkının desteğini kazanmak ve DEM Parti içinde varlığı bilinen görüş ayrılıklarını körüklemek için yapılmış “ustaca” bir hamledir...

Dolayısıyla ortada bir “uzlaşma” ya da “açılım” hazırlığı yoktur!

***

Devlet Bahçeli, Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla yaptığı yeni açıklamada “Kürt sorunu yoktur, asla da olmayacaktır' dedikten sonra “Var olan sorun, bölücü terör sorunudur, kaldı ki bu ihanetin kökü muhakkak surette kazınacaktır" sözleriyle bunu bir kere daha teyit etmiştir...

Hiç kuşkusuz, Bahçeli’nin yaptığı çağrı ile başlatılan bu girişim başından beri AKP’nin bilgisi dahilindedir ve muhtemelen Öcalan’ın takınacağı tavır konusunda önceden bir “zemin yoklaması” yapılmıştır. İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüşme izni verilen DEM Milletvekili Ömer Öcalan’ın yaptığı  açıklama da bunu doğrulamaktadır. Yapılan açıklamaya göre, Öcalan, görüşmede “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.” diyerek üzerine düşeni yapacağı mesajını vermiştir.

***

Son seçimlerde iktidarın Kürt kökenli seçmenleri kendi taraflarına çekmek için Öcalan’ın mektubunun yayınlanmasına izin verdiği düşünüldüğünde bu gelişmelerde yeni olan ve şaşılacak bir şey yoktur...

Şaşırtıcı olan, bu açıklamayla yeni bir “açılım süreci”nin başlatıldığını düşünen CHP Genel Başkanı Özel’in, DEM Parti ile işbirliği yoluyla bu süreci yönlendirebileceği düşüncesine kapılması ve bu oyunda bir rol kapmaya çalışmasıdır!

Özel bu tavrını  şu sözlerle ifade etmiştir:

“Meclis’te olursa biz bu işin içinde oluruz. Ama Meclis’in dışında bir yere davet edilirsek olmayız. Yani ‘Gelin biz bu işi CHP dışarıda halledelim’ derlerse bunu doğru bulmayız. Meclis denetimi ve Meclis’teki tüm partilere veya tüm gruplara açık olması önemlidir."

***

Özel, bu açıklamanın ardından Edirne Cezaevine giderek DEM Parti üzerinde etkili olabileceğini düşündüğü Selahattin Demirtaş ile bir görüşme yapmış, bu görüşmenin ardından yaptığı açıklamada “TBMM'nin odakta olmadığı hiçbir şey sonuç almadı, almayacak” ifadesini kullanmıştır. Demirtaş da, “Türkiye’deki sorunların çözüm yolu siyaset, çözüm kurumu TBMM’dir” diyerek Özel’e destek vermiştir...

Peki konu Meclis’e geldiğinde kim hangi görüşü savunacaktır?.

Bu sorunun cevabını DEM Parti Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan şöyle vermiştir:

“Kürt sorunu bir anayasal sorundur. Kürtler artık temenni istemiyor, anayasal güvence istiyor.”.

***

Oysa mevcut Anayasa’da tüm vatandaşlara eşit haklar tanıyan güvence zaten mevcuttur...

Anayasa’nın 10. maddesi şöyledir: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”...

Bu madde fiilen uygulanmıyorsa bunu düzeltmenin yolu Anayasa değişikliğinden değil, uygulamadaki aksaklıkları düzeltmekten geçmektedir.

***

Kısacası, hem AKP-MHP bloku hem de DEM Parti kendi amaçları doğrultusunda faaliyetlerini istikrarlı bir biçimde sürdürmektedir...

İktidar blokunun amacı bir sonraki seçimde Öcalan’ı kullanarak DEM Partiyi zayıflatmak ve Güneydoğu’dan alacağı oyu artırmaktır...

DEM Parti’nin amacı ise “yerel özerklik” maddesine “yeni anayasada” yer verilmesini sağlamaktır.

***

Bu durumda CHP’yi yönetenlerin DEM Parti ile birlikte TBMM’de “Kürt Sorunu”nu çözmeye girişmeden önce şu iki soruya cevap vermeleri gerekmektedir:

Birinci soru: Bir yandan anayasanın değiştirilmesine karşı çıkarken diğer yandan anayasanın azınlık hukuku ve bölgesel özerkliği içerecek biçimde değiştirilmesini savunan DEM Parti ile işbirliği yaparak “Kürt sorununu” nasıl çözeceklerdir?..

İkinci soru: Ulusal hassasiyeti yüksek tabanlarını ülkeyi bölünmeye götürebilecek bir çözüm konusunda nasıl ikna edeceklerdir?

***

Bu sorular açık bir biçimde cevaplandırılmadığı sürece CHP yönetimi bir o tarafa bir bu tarafa yalpalayıp duracak, sonunda kendi rotasını çizemediği için kimseye yaranamayacaktır!

İktidarın beklentisi de bu yöndedir.