Türkiye'nin hafızasından hiç silinmeyecek bir tarih var. O da, bir katliam tarihi olarak kazınan 2 Temmuz 1993. Pir Sultan Abdal'ı anmak amacıyla düzenlenen etkinliklere katılmak üzere giden 33 insanın, kaldıkları otelin ateşe verilmesi sonucunda katledildiği, Türkiye'nin siyasal, toplumsal süreçlerini derinden sarsan bir tarih bu… Öyle ki, bir Madımak katliamından öncesi var bir de sonrası… Önceki Türkiye ile sonraki Türkiye arasında ciddi yarılmalar var.
Üzerinden 29 yıl geçmesine rağmen hala tartışılıyor Madımak. Çünkü, katliama katılanların bir kısmı ceza alsa da karanlık noktalar bulunuyor ve özellikle kamu görevlilerinin rolü açığa çıkarılmış değil. Devletin polisinin, askerinin, kontrol edilebilecek bir kalabalığa müdahale etme imkanı varken neden saatler boyunca seyirci kaldığı sorusu hala cevapsız…
Madımak Oteli'nde katledilenlerin en yaşlısı 66 yaşındaki Asım Bezirci, en genci ise folklor gösterisi için Sivas'a giden 12 yaşındaki Koray Kaya'ydı. Nesimi Çimen'den Hasret Gültekin'e, Muhlis Akarsu'dan Asaf Koçak'a, Uğur Kaynar'dan Metin Altıok'a kadar ülkenin en değerli sanat ve düşün insanlarını kaybettiğimiz bu katliam, Aleviler üzerinden Cumhuriyet ile Cumhuriyet üzerinden de Alevilerle hesaplaşma idi.
Cumhuriyet'in kurulduğu şehirde yıkılması idi.
Bir taşla o kadar çok kuş vuruldu ki…
Ülkenin aydınlık yüzünü kaybettik. Şiirimiz, müziğimiz, karikatürümüz, semahımız ateşe verildi. Aziz Nesin bahane edilerek kışkırtılan saldırganlar, türkü söylemeye, saz çalmaya gelen insanları katlederek, ozanlar şehri imajına sahip Sivas'ı 'Ölü Ozanlar Kenti'ne çevirdiler. Sivas'ın alnına kara bir leke sürüldü ve Türkiye'nin karanlık geçmişine yeni bir sayfa eklendi. Şehir kabuğuna çekildi; çürüdü, çölleşti, geleceği karardı.
Sivas ile birlikte Türkiye de sarsıldı.
Katliamın değerlendirme biçimi ise hayli sorunluydu. Aziz Nesin tahrikçi gibi gösterildi. Sivas'ta İslamcı siyasetlerin Cumhuriyet ile ilgili var olan rövanşist eğilimleri ve çabaları dikkate alınmadan fatura Aziz Nesin ve Nesin'i etkinliğe davet eden Pir Sultan Abdal Kültür Derneği'ne çıkarılmaya çalışıldı. Sivas merkezde Pir Sultan Abdal'ı anmak suç kabul edildi neredeyse… Sağ kamuoyu katliamın ardında Mossad'ı, İran'ı, Alman istihbaratını vs aradı; sol 'derin devlet'in işi olarak takdim etti; Sivas'taki genel kamuoyu 'dışarıdan gelenler, Sivas'ı karıştırıp gitti, biz masumuz' yorumunu yaptı.
Hal böyle olunca ne devlet ne toplum ne de bireyler kendine bir ayna tuttu. Otelin önünde 'Lan yakın', 'Gir içeriden yak oğlum ya', 'Cehennem ateşi işte' diyen saldırgan da 8 saat boyunca göstericilere müdahale etmeyen devlet de arandığı 18 yıl boyunca Sivas'ta yaşadığı ancak öldüğünde ortaya çıkan baş tahrikçi Cafer Erçakmak'ı cezalandırmayan yargı düzeni de ciddiyetle sorgulanmadı.
Büyük toplumsal olaylarda sorumluluğu görünmez güçlere havale ederek, olguları hiç dikkate almadan analizlere girişmek aşina olduğumuz yöntemdir. Madımak katliamıyla ilgili anlatılar da indirgemeci, şablonlara dayalı, ön kabuller üzerinden gerçekleştiği için katliam gerçekliği ile yüzleşmek mümkün olmadı.
Oysa Madımak'ı anlamak farklı dindarlık anlayışlarını tekfirci bakış açısıyla reddeden, 'Alevileri katli vacip gören', 'dinsiz', 'sapkın', 'Rafızi' gibi tanımları kullanan hakim dindarlık biçimini sorgulamakla başlar; devletin Alevilere karşı ayrımcı, onları ret ve inkar eden kırım politikalarına itiraz ile devam eder, Alevilere yönelik suçların genellikle cezasızlıkla sonuçlandığı yargı düzeninin silbaştan ele alınması gerektiğini savunmakla mümkün olur.
Dolayısıyla bu meselenin bir ayağını eksik bırakan her yaklaşım sorunludur.