Rus Ortodoks Patrikliği ile İstanbul Fener Patrikliği arasında ihtilafa neden olan Ukrayna Ortodoks Kilisesinin bağımsızlığı meselesinin Türkiye'yi neden ilgilendirdiği üzerinde duran yazılarımızın bir öncekinde Ulusal Kurtuluş Savaşı döneminde yaşananlara değinmiş ve şunları söylemiştik:
'Rus Ortodoks patrikliği(nin) yıkıcı faaliyetleri (Rusya'daki 1917 Ekim Devrimi'nin ardından) son bulurken, Osmanlı İmparatorluğu'nun başkentinde faaliyet gösterdiği için o zamana kadar ortodoks kiliselerinin organize ettiği ayaklanmaları açıkça destekleme konusunda çekingen davranan İstanbul Fener Patrikhanesi tavrını değiştirerek açıkça işgalcilerin safında yerini almış ve Batı Anadolu'da bir Rum devleti kurulmasına yönelik çalışmalarını yoğunlaştırmıştı.'
Bu çalışmalar çerçevesinde Patrikhane'nin yönlendirmesiyle Çatalca, Amasya ve Konya metropolitlikleri 22 Haziran 1919 tarihinde İtilaf Devletleri Başkomiserliğine başvurarak Anadolu, Trakya ve Karadeniz sahillerinin işgal edilmesini talep etmişler...
İstanbul Rum Patriği ve Ermeni Patriği işgal kuvvetleri Yüksek Komiserliği'ni ziyaret ederek Anadolu'nun tamamının işgal edilmesi 'ricasında' bulunmuşlardı.
Dahası, İzmir Metropoliti Hrisostomos, Mondros mütarekesine aykırı olarak İzmir'i işgal eden Yunan ordusunu limanda karşılayarak kutsamış ve katliam çağrısı yapmıştı.
***
Yaşanan bu olayları aktarırken meselenin bir din meselesi olmadığını, kiliseler arasındaki çatışmaların genellikle dinin siyasi emellere alet edilmesinden kaynaklandığını bir kere daha hatırlatalım...
Patriklerin ve kilise yöneticilerinin bu faaliyetleri, onların yüzyıllarca bir arada yaşadıkları Müslümanlara yönelik duygularından çok, o dönemde Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması ve kendi cemaatlerinin emperyalistlere bağımlı hükümetler altında toplanması politikasından yana olmalarından kaynaklanmaktaydı...
Nitekim, aynı dönemde Hıristiyan ve ortodoks oldukları halde Anadolu'daki milli bağımsızlık mücadelesini destekleyen kesimler olduğu gibi Müslüman oldukları halde Anadolu'daki milli kurtuluşçular için idam fetvası verenler, hatta milli kurtuluşçulara karşı İngilizler'den aldıkları destekle ayaklanma düzenleyenler de vardı.
***
Burada bir gerçeği de belirtmemiz gerekiyor...
Türkler, Müslüman olmadan ve Anadolu'ya yerleşmeden önce Orta Asya'daki şamanik inançlarından kopmaya başlamış ve tek tanrılı dinlerle tanışmışlardı...
Balkanlar yoluyla Bizans sınırına dayanan ve burada İstanbul ortodoks patrikliğine bağlı kiliseler aracılığıyla Hıristiyanlaştırılan Bulgarlar, Peçenekler, Avarlar, Uzlar, Gagavuzlar gibi topluluklar arasında Hıristiyanlar çoğunluktaydı...
Bu topluluklara mensup olanların bir bölümü daha Malazgirt savaşı öncesinde Bizans ordusuna alınmış ve sınırları korumak amacıyla Anadolu topraklarına yerleştirilmişlerdi...
Anadolu'ya o dönemde küçük gruplar halinde girmeye başlayan Türkmen toplulukların bir bölümü de bu topluluklar aracılığıyla Hıristiyan dinini benimsemişti...
Ana dilleri Türkçeyi koruyan ve ibadetlerini Türkçe yapan bu topluluklar, 'Karamanlılar' olarak adlandırılmaktaydı.
***
Küçük Asya Rumları adlı kitabın yazarı Gerasimos Agustinos, genellikle İç Anadolu'nun değişik bölgelerine dağılmış olarak yaşayan 'Karamanlılar' hakkında şu ilginç bilgiyi vermektedir:
'Kayseri vilayetinin çoğu yerinde Kapadokya Piskoposluğu Rum Ortodoks halkı ve bir kısım din adamları Türkçe konuşurlardı. Dini törenlerin Rumca yapılması, sözlerin anlaşılması açısından başlı başına bir engel oluşturuyordu. Yerel kilise hiyerarşisi, bu durumun kilise çıkarlarına zarar verdiğini kabul etmekteydi. Böylece 1838 yılı başında Kayseri Piskoposu bir Rus başrahibin hazırladığı Ortodoksluk Rehberi'ni Türkçe'ye çevirme işine girişmişti.'
Bu topluluklar arasında yayılmış bir manzumede ise şu sözler yer almaktaydı:
Gerçi Rum isek de Rumca bilmez Türkçe söyleriz./ Hurufumuz (alfabemiz) Yunanice olsa da Türkçe meram eyleriz.'
(Devam edecek)