İktidar nimetlerine üşüşmüş birkaç yüzbin insanın dışındaki milyonlarca insan açlık ve sefaletin pençesinde kıvranıp, değil ev sahibi olmak kendi başına bir ev dahi kiralayamayacak kadar çaresizleşenlerin dramı orta yerde dururken yine eski bir tartışma alevlendirildi. Sersefil vaziyette KDV’si artırılan tuvalet kağıdını ucuza almak için marketleri talan etmiş bir nesiliz ama hangi konu canımızı sıkmıyor ki… 

Mesela karma eğitim. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e değin yaşanan modernleşme çabalarının en önemli ayağını oluşturan eğitim sisteminde kız ve erkek çocuklarının bir arada okuyup okuyamayacaklarına dair konu hep bir şekilde gündemde kaldı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında laik reformlar doğrultusunda sahip çıkılan ve korunan karma eğitim, siyasal İslamcılığın aldığı mesafeye bağlı olarak ya gizliden gizliye ya da açıktan hep hedef oldu. Özellikle 12 Eylül’den sonra siyasal özgüven yükseldiği için İslamcı çevreler karma eğitim karşıtlığını daha ileri noktaya taşıdılar. Özellikle AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte eğitim şuralarında kabul edilmiş kararlar arasına bile girdi; pratikte de karma eğitimi fiili olarak kaldıran okullar oldu.

Şimdi Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, katıldığı bir televizyon programında kız çocuklarını okula göndermeyen ailelerin, "Ben çocuğumu erkeklerle aynı okula göndermek istemiyorum" dediğini iddia etti. Tekin, "Şimdi benim Milli Eğitim olarak birincil hedefim ne? Kız çocuklarının okullaşmasını sağlamaktı. O zaman veliyi ikna etmek için biz, gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz, veli isterse çocuğunu kız okullarına gönderebilmeli, isterse erkeklerin gittiği okullara gönderebilmeli" dedi.

Niyetlerin ne olduğu hiç bilinmese, Bakan Tekin’in açıklamalarını “bak ne kadar da özgürlükçüler” deyip üzerinde hiç durmamak lazım. Gelin görün ki, konu özgürlüklerle ilgili değil; hele hele kız çocuklarının okullaşmasıyla hiç değil. Karma eğitime karşı çıkanlar tamamen dini gerekçelerle hareket ediyorlar ve cinslerin bir arada bulunmasını günaha davetiye çıkarmak olarak görüyorlar. Yani, eğitimde laik bir sistemin uygulanmasına karşı çıkıyorlar; yani dini esaslara dayalı bir devlet ve toplum düzeni kurulmasından yanalar ve eğitimin bu anlamda dönüştürücü bir etkiye sahip olduğunun elbette ki farkındalar.

Başlangıçta “isteyen aile tek cinsiyetli okullara çocuğunu verir” diyerek bir tercih hakkının bulunduğu ifade edilse de uygulamada bunun bir dayatmaya dönüşeceğini anlamamak aptallıktır. Şu 20 yılda özgürlükçülük kisvesiyle gerçekleştirilen kimi düzenlemelerin sonuçları hakkında sayısız deneyime sahibiz. Örneği de seçmeli din dersleri ve imam hatip okulları… Diğer seçmeli derslere “talep yok” diyerek sınıf açmayıp öğrenci ve velilerin, seçmeli din derslerine zorlandığı biliniyor. Aynı şekilde tüm okulların imam hatipleştirildiği, ailelerin seçeneksiz bırakıldığı da malum…

4+4+4 sistemi, kız çocuklarını eve kapatmak için çıkarılmadı mı?

Yürürlükte olan yasal düzenlemelere göre, devlet, ilköğretim çağına gelmiş her çocuğun okullaşmasını sağlamak zorunda. Bunun için eğitim altyapısının güçlendirilmesi ve kız çocuklarının eğitim haklarının ellerinden alınmasının önündeki zihinsel, dini engellerle mücadele etmesi gerekiyor.

Bakanlığın geçen yıl yayımlanan verilerine göre, yaklaşık 900 bin kız öğrenci eğitim-öğretim hayatının dışında, 600 binden fazla kız öğrenci ise açık öğretime kayıtlı.

Bakan Tekin ise çareyi cinsiyetçi okullarda görüyor. Oysa, sorunun ne olduğu, bir iki hafta önce sosyal medyada paylaşılan bir sokak röportajında konuşan başörtülü bir kadının isyanında açıkça ifade ediliyor ve başörtü yasağından dolayı kız çocuklarının okula gidemediği gibi bir tezviratı ters yüz ediyor adeta.

“Evet ben okumadım ama başörtüsü yasağından değil, merdivenaltı Kuran Kursu hocaları kız çocukları okutmayın dediği vay efendim, okula yollamayın dedikleri için 15 yaşında zorla evlendirildim. Çünkü o hocalar anneme okutmayacaksınız, ayağı sandalyeden yere değiyor mu dediler, döverek gerekirse evlendireceksiniz dediler.”

Bu isyanı duydunuz mu Sayın Bakan?