1948’de İsrail’in kendi varlığını uluslararası arenada ilan etmesinin ardından halen tartışmalara ve çatışmalara sebebiyet veren bir konunun üzerine gideceğiz bugün. Konu öylesine problemli ki neresinden tutarsanız kesinlikle elinizde kalacağına eminim. İsrail işgalci bir devlet midir? Filistin’in tutumu birarada yaşamak üzerine mi kurulu? Gerçekleşen olaylar bu meseleyi nasıl bir boyuta götürebilir? Buyrunuz birlikte inceleyelim.
Öncelikle Filistin özellikle Arafat sözcülüğünde uzun zaman İsrail ile birarada yaşama, iki devletli çözüm önerileri sundu. Bu tutumun arkasında 1967’de gerçekleşen ve İsrail’in kesin galibiyeti ile sonuçlanan savaşlar silsilesi vardır. Avrupa’nın benimsediği tutum da genel olarak iki devletli çözüm şeklindedir. 1994 Oslo Görüşmeleri’nde birarada yaşama durumunun Filistin’in sözcülüğü ile uluslararası mecrada resmi olarak duyurulması Filistin’de silahlı - terör/gerilla- eylemlerin başlamasına sebep olmuştur.
Filistin’deki belli gruplar bunun büyük bir geri adım atmak olduğunu öne sürmüşlerdir ve Filistin günümüzde bile tek bir sözcü hareket altında birleşmekten geri kalmıştır. Bölük pörçük kararlar ve yanlış ifadelerle Filistinliler her geçen gün daha çok şey kaybettiler.
Şimdi ise sivilleri hedef alan bir çıkışta bulunan yapılanmaların dünya kamuoyunda nasıl bir tepkiye yol açacağı oldukça meçhul... Yıllardır acı çeken bir halk, her türlü insan haklarından mahrum ve bir başına... Ancak şimdiki eylemlerinin bu haklılıklarını lekelediğini düşünüyorum. Bu konunun muhattapları tarafından uluslararası bir örgütte çözüme kavuşmasını temenni ediyorum.
Bir diğer yandan Filistin’in durumu ibret vericidir. Çıkar ilişkileriniz ile göz yumduğunuz her türlü insan hakkı ihlali bir başka hak ihlaline sebep olur. Kitlelerin öfkesini ise çeşitli propaganda yolları ile yanlış yönlendiren ve bundan faydalananlar olacaktır, hep olmuştur. Burada aslında asıl kızdığım şey şu: Filistin neden bu kadar yalnız bırakıldı? Bu halk sürgün edildi, hapsedildi, evlerinden ve yurtlarından oldular... Tüm bu acılar yaşanırken bu kadar devlet neredeydi? Neden bu insanları sürekli yalnız bıraktılar?
Aslında cevap komplike değil, güçsüzlerdi ve yalnız bırakıldılar. İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudileri yalnız bıraktıkları gibi şimdi de Filistinli Müslümanlar bir başına kaldı. Yanlış anlamayın lütfen, dinlerinin hiçbir önemi yok, mağdur mağdurdur ve yıllardır bu insanlar mağdur ediliyorlar ancak bu öfkelerinin nasıl sonuçlanacağına dair bir fikrimiz yok. Bu da işin korkunç kısmı...
Buradan çıkarılacak sonuç ise oldukça net: Seküler ve azınlıklarına saygılı devletler barışı garantiler. Bir öteki yaratanlar ise ulus için kısa süreli bir tutkal icat etse bile yıllarca kapanmayacak yaraları da açarlar.