CHP'nin Yozgat mitingi uzun zamandır alışkın olduğumuz miting biçimlerinden oldukça farkı gerçekleşti... Parti lideri Özgür Özel miting alanına çiftçilerle birlikte traktörlerle giriş yaparak CHP'nin hep eleştiri aldığı "sahada olmamak" algısını da yerle bir etmiş oldu. Gazetecilerle konuşan çiftçiler ise fiyatlardan, geçim mücadelelerinden bahsederek aslında hayatın akışının ne kadar zorlaştığını bir kez daha gözler önüne serdiler. Bu mitingten çıkarmamız gereken sonuçlar neler?
Öncelikle mitingin AKP'nin kalesi kabul edilen illerden biri olan Yozgat'ta gerçekleşmesi ve halkın yoğun ilgisi oldukça şaşırtıcı bir gelişmeydi. Genel seçimlerde Yozgat'ın verdiği oylara bakılırsa böyle bir mitingi hayal etmek birkaç yıl öncesinde mümkün değildi. Üstelik katılan kitlenin başta çiftçiler olması "CHP sadece beyaz yakalıların partisidir." algısının kırılması açısından da oldukça değerli bir gelişme. Belki de 1980'lerden beri Anadolu'da destek göremeyen partinin öncelikle yerel seçimlerde şimdiyse mitinglerde Anadolu'dan aldığı destek bir dönüşümün ayak sesleri olabilir.
Bunun haricinde benim dikkatimi çeken asıl şey ise CHP'nin aktif siyaset sahnesine sonunda dönüş yapabilmesi oldu. Aslında burada başarı seçmenin başarısıdır kesinlikle. Kendimizi bildiğimizden beri bize söylenilen ezbere bir "Cumhuriyeti bize altın tepsiyle sundular, bizim millet değerini anlayamadı." sözü de bu süreçte çürümeye yüz tutumuştur. Seçmen artık partisinin istediği şekle bürünmemektedir aksine partisini kendileştirmektedir. Beklentilerini hiç olmadığı kadar açık beyan eden halk aslında CHP'ye şunu yap dediğinde artık bir karşılığını almaktadır.
Demokrasimiz için tedirginlik duyduğumuz günlerde halk hiç olmadığı kadar cumhuriyetini ve demokrasisini yönlendirip oy verdiği kişilerden hesap sormakla birlikte "Hayır, sen benim istediğim gibi olacaksın!" talebini siyasilere doğru bir biçimde iletebilmeyi başarmıştır. Biliyorum, hepimiz büyük bir buhran duygusuyla adeta kaybolmuşçasına takip ediyoruz gelişmeleri ama hayır burada bir umutsuzluk yok dostlar. Sonunda demokratik katılımcı zihniyeti sadece büyük kentlerin belirli semtlerine hapseden zihniyetten arınıp hep birlikte siyasete yön verebiliyoruz. Şüphesiz bu halkın gücüdür.
Siyasiler halka emir veren Ortadoğu zihniyetini terk etmek zorundadırlar, çünkü asıl emri artık halk veriyor ve bu klişeleşmiş popülist siyasetten de sonunda arınmamızı başlatacaktır. Tek tipleşen partilerden ziyade bir bütün olmayı öğreniyoruz ve bu ülkenin değerlerine yediden yetmişe, doğudan batıya sahip çıkıyoruz. Bu yüzleşme sürecinin ardından inanıyorum ki kazanan demokrasimiz olacaktır ve daha öncesinde hiç olmadığı kadar yarattığı cumhuriyete sahip çıkacaktır.
Bu ülkenin insanı her şeyin en güzelini hakettiği gibi demokrasinin de en güzeline layıktır. Önemli olan partici siyaset altında birleşmek de değil üstelik, aksine bu değerlerin farkında olan ve sahip çıkan bir halk yaratabilmek. Sonrasında kimin nereye oy verdiği de kimseyi rahatsız etmeyecektir, bu süreç Türkiye'nin kendi "Toplum Sözleşmesi"ni yazdığı bir zihniyete evrilecektir.