Türkiye’de bir “kamu oyu” var; ama bu nasıl bir kamu oyu?..

Bir kaplumbağa gibi kabuğunun içine çekilmiş günlük aktüel haberlerle oyalanan toplumun gündemindeki önemli olaylara bir bakın...

Fenerbahçe ile Galatasaray başkanlarının TV düellosu...

Hangi dizi ne kadar reyting alıyor kavgası?..

“Fenomen” adı verilen ne olduğunu anlamak için kara para sarmallarının içine girmeniz gereken bir takım ünlülerin maceraları...

Birbirinden farklı olmayan “büyük” siyasi partilerin liderlerinin her gün içeriği değişen, fikri ve siyasi içerikten yoksun polemikleri...

Ve incir çekirdeğini doldurmayan olaylar zincirinin oluşturduğu her gün değişen, değiştiği gün unutulup giden bir yığın ıvır-zıvır gündem maddesi...

***

Hak yemeyelim, değişmeyen bir gündem maddesi de var: Geçim sıkıntısı...

Bu sıkıntıdan herkes şikâyet ediyor, ama sıkıntının nereden kaynaklandığını merak eden çok az...

Çünkü kimse içinde yaşadığımız sistemin özelliklerini araştırmak, öğrenmek istemiyor...

Bilenlerin çoğu da söylemeye çekiniyor; çünkü söylenen gerçeklere kimse kulak asmadığı gibi söyleyenlerin başına bir sürü iş geliyor!

O nedenle de toplum, bir siyasi iktidar değişikliği olduğunda kişilerin tercihlerine bağlı olarak meselenin çözümleneceğini zannediyor...

İş dönüp dolaşıp sıkıntıları çözecek kişinin kim olduğuna geldiği zaman da kavga çıkıyor.

***

Oysa biz bunlarla oyalanıp giderken dünyada çok önemli şeyler oluyor...

İçeride bizi kavgaya sürükleyen konuların çoğu, aslında dünyada ve çevremizde olup bitenlerin bu önemli olayların uzantısı...

Ancak bunları bir avuç insan görüyor.

***

Bir örnek verelim...

Günümüzde dünyayı iki ana kampa bölen çelişkilerin halen iki “kızgın” odak noktası var...

Biri Ukrayna, diğeri Gazze...

Biri kuzeyimizde diğeri güneyimizde yer alan bu iki ülkede çok kutuplu hale gelmekte olan dünyanın en önemli ülkeleri kozlarını paylaşıyorlar.

***

Ukrayna ve İsrail yönetimleri, bu çatışmada ABD ve Batı Avrupa’nın emperyalist ülkelerinin çekirdeğini oluşturduğu kampın vurucu güçleri görevini üstlenmiş durumdalar...

Bunlar, yanlarına ABD’nin Doğu Akdeniz’deki yeni üslerini ülkesinde barındıran Yunanistan ve Polonya gibi yayılma heveslisi ülkeleri de alarak Avrupa ve Ortadoğu’da her geçen gün genişlemekte olan NATO içinde savaşa hazırlanıyorlar...

Burnumuzun dibinde yeni bir dünya savaşını başlatacak dinamitlerin fitilleri ardı ardına ateşleniyor.

***

Bir de bölgemizde bu güçlerin vekâlet savaşlarını yürüten FETÖ gibi “cemaatçi” görünümlü ajan örgütleri, PKK gibi mikro milliyetçi bölücü akımlar, Barzaniciler, Talabaniciler gibi aşiret kalıntısı siyasi güçler, IŞİD gibi “İslamcı” görünüm altında hareket eden karanlık örgütler var...

Bu örgütler ve akımlar da efendilerinin çıkarlarını kendi küçük çıkarları ile birleştirerek ülkemize musallat olmuş durumdalar...

Bunlara Afganistan’dan Suriye’ye kadar ABD ve Batılı emperyalist güçlerin paralı askerliğini yaptıktan sonra bozguna uğrayan “paramiliter” güçleri de eklemek gerekiyor; bunların da bir bölümü “göçmen” kılığı altında ülkemize sokulmuş bulunuyor.

***

Karşı cephe ise aslında tüm ezilen ve ezilmek istenen ülkeleri kapsıyor...

Ne var ki, bu ülkelerin Rusya, Çin ve İran dışında kalanları geçmişten gelen siyasi bağımlılıklar ve günlük siyasi kaygılar nedeniyle kimi zaman gerçek çıkarlarını günlük çıkarlarına feda ediyor ve çoğunlukla “orta yolcu” bir siyaset izliyor...

Yine de görmek istemedikleri gerçekler, kimi zaman kendilerini kabul ettiriyor ve bu ülkeler, “dünyanın efendileri” ile çelişkiye düşüyor.

(Devam edecek)