Nazım Hikmet'in 1960’ta Saman Sarısı adlı şiirinde ünlü ressam Abidin Dino’ya "Bana mutluluğun resmini çizebilir misin" sorusunun gerçekleştirilmesinin, Dino'nun şiirle verdiği cevapla ne kadar zor olduğu da bir gerçek... Tarih boyunca üzerinde en çok kafa yorulan mutluluk kavramının resminin çizilmesi, yaşamdan beklentiler nedeniyle gösterdiği değişkenlikler yüzünden çok kolay olmayabilir. Ama ben çaresizlik kavramının bir insanın yüzüne nasıl resmedilmişçesine yansıdığına bir futbol maçında tanıklık ettim. Fenerbahçe- Ankaragücü maçında özellikle 35'inci dakikadan itibaren Başkent ekibinin teknik direktörü Emre Belözoğlu'nun futbolcularının sergilediği oyuna müdahale edememenin yüzüne yansıttığı çaresizliğin resmini görmemek için gerçekten kör olmak gerekir.
Türk futbolu bu sezon bambaşka bir boyutta... Maçlar, oyuncu kalitesi yüksek olan birkaç takımın çok bariz üstünlüğüyle geçiyor. Sıralama da doğal olarak bu doğrultuda oluyor. Sezon başında kurulan kadronun yeterli olup olmadığı Tahmini olarak en geç 10 maç sonra ortaya çıkıyor. Bir Adana Demirspor, bir Kayserispor örneklerine bakalım... Oyuncu kalitesi düştüğünde nasıl baş aşağı gidiş başlıyorsa, birkaç doğru hamle ile takviye yapan takımların nasıl bir çıkış ivmesi yaşadığına bir Pendikspor örneğiyle net bir şekilde şahit olabiliyoruz. Ankaragücü Hocası da Fenerbahçe maçından sonraki açıklamalarında ayrıntılı bir şekilde irdelediği bu konuya değindi. Saptamalarında da oldukça haklı...
Fenerbahçe maçı, Ankaragücü açısından son dönemlerin en kötü istatistiklerini ortaya koyduğu bir mücadele oldu. Rakibinin yarısı isabetli 22 şutuna karşı kendi futbolcusu Matej Hanousek'in de altını çizdiği gibi sadece 2 şutları vardı. 9'a karşı 0 korner, 5'i isabetli 39’e karşı isabetsiz 6 orta, rakip ceza alanında 39 topla buluşmaya karşılık sadece 6 buluşma sağlanabilmiş. Rakibin kaçan 5 net gol pozisyona karşı da tek olumlu karşılık, kaleci Bahadır Güngördü'nün kurtarışıyla verilebilmiş...Bunun ortaya koyduğu tek gerçek ise bu kötü tablonun bir an önce unutulmasını sağlamak olmalı.
Şimdi Başkent ekibi içinde bulunduğu koşullar doğrultusunda çok acil bir şekilde hedef belirlemek zorunda... Bunu yaparken de takımın iyi bir analizinin yapılması şart... En önemli koşul da belirlenecek hedefin gerçeklikten uzak olmaması gerekir. Puan tablosu ortada... Ligden Avrupa'ya gitmek için kapanması gereken 7 puanlık bir fark var... Öbür tarafta da düşme hattı ile de sadece 5 puan... Şimdi anlaşıldı mı niye hedefin gerçekçi seçilmesi konusundaki ısrarımız. Üste tırmanma konusunda en zor kısım ara transferde en az 5 mevkiye transfer yapılması… Bir de transferlerinin hepsinin de isabetli olması da önemli bir ayrıntı. Görebildiğimiz kadarıyla sarı-lacivertli idari ve teknik yönetim, kadronun güçlendirilmesi konusunda istekli. Bunu da FIFA'dan gelen transfer yasağına neden olan o 3 dosyanın çok acil bir şekilde kapatılması ve çok tartışılan sportif direktörlük görevine öz evladı Yılmaz Bal'ın getirilmesi ve en önemlisi de transferin tamamıyla Emre Hocanın istekleri doğrultusunda yürütülmesi eylemlerinden anlıyoruz.
Bence bu konuda acele edilmemesinin de birkaç nedeni var. Maddi koşullar nedeniyle hata yapılmadan kaliteli futbolcuların fırsat transferi olarak kadroya katılmasını sağlamak düşüncesi... Bunlar da en iyi olasılıkla ara transfer döneminin sonuna doğru gerçekleşebilir. Bu kulüp menfaatleri açısından doğru olabilir ama Başkent ekibinin önünde 6 haftalık çok zorlu bir dönem var. Galatasaray hariç Sivas, Konya (D), Kayseri (D), İstanbul ve Samsun (D) gibi 6 puanlık maçlar oynanacak. Tehlike bölgesiyle arada 5 puanlık fark olduğu göz önüne alındığında Fenerbahçe maçının acilen unutulması ve futbolcuların bu mücadelelere konsantrasyonunun sağlaması gerekir.