Hani futbolda bir söz vardır, 'Derbi bu belli olmaz 'diye…

Ne var ki iki başkent ekibinin son derbisi için herkesin öngörüsü, 'Ankaragücü rahat kazanır, fark olmaz inşallah' şeklindeydi.

Bunun aksini söyleyen tek bir Allah'ın kulu çıkmadı. Çünkü görünen köy kılavuz istemiyordu. Ankaragücü, son 5 maçını kazanmış, istim üzerinde. Gençlerbirliği ise 4 haftadır bırakın galibiyeti 1 puana hasretti. İkisinin de transfer tahtası kapalıydı. Koca ara transfer dönemini, rakiplerinin aldıkları futbolculara sadece imrenerek bakıp kapattılar. Burada da Ankaragücü çok ağır basıyordu. Çok geniş bir kadroya sahipti, çoğu tecrübeli ve süper lig deneyimini yaşamış isimlerden oluşuyordu. Aslına bakarsanız öyle transfere de pek ihtiyacı yoktu. Zaten tahta açılsaydı bile tek bir futbolcu transfer edilecekti. Sezon başı kurduğu kadroyla da ilk 2 için çekiştiği Ümraniye ile 3, yakın takipçileri ve 3.sıradaki Erzurum ile 7 puan fark sağlamış durumda.

Gençlerbirliği cephesine baktığımızda ise gördüğümüz tablo çok farklıydı. Bir kere kadro sayısal olarak çok yetersizdi. Evet Metin Diyadin, tek puanla kapanan ilk 5 maçtan sonra bir kadro istikrarı yakalamış, bununla birlikte arka arkaya aldığı 4 galibiyet, 1 beraberlikle umut vadetmişti. Ancak dedik ya kadro çok kısıtlıydı. 2 futbolcunun bile eksilmesi kurulmuş düzeni bozuyordu. Zaten azalan futbolculara endeksli bir şekilde alınan sonuçlar da değişiyordu. Alttan da futbolcu gelmiyordu. Bulunan birkaç yetenekli futbolcu da deneyimsizlikten eksiklerin açığını kapatamıyor ve yeterince yararlı olamıyordu. İlhan Cavcav dönemindeki verimli altyapı bile yerle bir edilmişti. Düşünün bir kere, kulübün altyapısını oluşturma amacını taşıyan Hacettepe bile ara transferde 8-10 futbolcuyla anlaşarak yeniden yapılanmaya gitti.

Durum böyle olunca da derbi maçının değerlendirmesini yapmak bile anlam taşımıyordu. Kadroya bakıyorsunuz, Ankaragücü'nde Mustafa Dalcı, sakatlıktan yeni dönenleri riske etmeye bile gerek duymazken, Gençlerbirliği ise Eleke, Tshibola ve Lualua sakatlıktan döner dönmez kendilerini kadroda buldular. Buna rağmen Kırmızı-siyahlılar için olmazsa olmazlardan Sandro Lima, Aksel Aktaş sakatlıkları, Barış Alıcı da cezası nedeniyle yer almadılar. Genç umutlardan Mert Kabasakal'ın da sözleşme imzaladıktan sonra sakatlanması büyük talihsizlikti.

Tüm bu olumsuzluklara karşın Kırmızı- siyahlılar özellikle ilk yarıda güçlerinin yettiği kadar rakibine karşı direnmeye çalıştı. Maçın hemen başında, Ankaragücü'nün artık klasikleşen ve skora yansıyan duran top organizasyonlarından birinde bulduğu gol ile Tshibola'nın gördüğü kırmızı kart, dirençlerini iyice yerle bir etti. Zaten maçın istatistiklerine baktığımızda durum apaçık ortaya çıkıyor. Kırmızı siyahlıların tabloda önde oldukları tek istatistik, ofsayta düşme konusuydu.

Elbette şampiyonluk mücadelesi yapan ile kümede kalma amacındaki iki takım arasında bu kadar fark olması da gayet doğaldır. Hele Gençlerbirliği'nin dar ve yetersiz kadro dezavantajı da varsa…

Ben derbi maçındaki skora takılmadım. Ancak aksi bir durum olsaydı konuşulacak şeyler olurdu.

Şimdi Başkent'in iki takımı da ayrı kulvarlara doğru yöneldiler. Ankaragücü, elde ettiği avantajını sezon sonuna kadar sürdürerek yeniden süper lige dönme, Gençlerbirliği ise kümede kalma hedefini gerçekleştirme çabası içinde olacak.

Önümüzde 9 gün içinde yapılacak 3 maçlık birer periyot var… Burada elde edilecek sonuçlar, belki de takımların kaderlerini belirleyecek. Ankaragücü'nün liderliğini sürdürmek için Eryaman'da ağırlayacağı İstanbulspor ile yapacağı mücadele son derece önemli. Aynı gün takipçileri Ümraniye, Erzurum ile oynayacak. Bundan sonra da Menemen deplasmanı ve sahasındaki kardeş takım Bursa ile yapacağı maçlar var.

Ayağa kalkma çabası içinde olan Gençlerbirliği ise sakatların ve cezaların takıma döneceği günleri iple çekerken, cuma günü Altınordu'ya gidecek, evinde Samsun ile oynadıktan sonra zorlu Bolu deplasmanındaki mücadeleye çıkacak.