ABD Başkanı Joe Biden, 5 Kasım'da düzenlenecek başkanlık seçimlerinde aday olmayacağını, yerine halen kendisinin yardımcısı olan Kamala Harris’i destekleyeceğini duyurdu...
Önceki yazımızda Biden’ın ekibinin geçtiğimiz yıl içinde ABD’nin izlediği neo-liberal ekonomik politika konusundaki eleştirilerine değinmiş...
“Bu tablo, başkanlık seçimi öncesinde Trump’ın yanı sıra Biden’ın da tasfiye edilmesi ve ABD’deki yönetici kliğin neo-liberalizmi ve küresel saldırıları sürdürmeye dayanan programını uygulayacak yeni bir aday çıkarması ihtimalini gündeme getirmektedir” demiştik.
***
Hiç kuşkusuz, daha bir hafta önce seçime katılma konusunda kararlı olduğunu açıklayan Biden, bu bir haftalık süre içinde “hidayete ermemiş”, birileri tarafından çekilmeye zorlanmıştır...
Bu “birileri”, son seçimlerde Biden’ı bir şekilde başkanlık koltuğuna oturtanlardır...
Görünen o ki, daha işin başında Biden’ın seçilmesinde en önemli etken güçlü ve kararlı bir lider olması değil, yaşlılıktan ötürü zihinsel durumu kötüye giden ve kolayca yönlendirilebileceği düşünülen bir politikacı olmasıydı.
***
Şimdi seçime aday olarak girmesine kesin gözle bakılan Kamala Harris, büyük ihtimalle Biden’ın sağlığının seçim döneminin sonuna kadar başkanlığı yürütmesine engel çıkaracak ölçüde bozuk olması nedeniyle “yolun yarısında” onun yerine ikame edilebilecek bir aday olarak düşünülmüştü...
Biden, düşünülenin aksine yaşadığı kafa karışıklığı olaylarına karşın dönemini tamamlayabilmiştir; ancak ABD’de yapılan anketler halkın yüzde 70’inin Biden’ın sağlık durumunun başkanlık yapmaya uygun olmadığı kanaatini taşıdığını gösterince yeniden aday gösterilme şansını yitirmiştir...
Trump’ın suikast olayından sonra popülaritesindeki artış da Biden’ın “ıskartaya” çıkarılmasında önemli bir rol oynamıştır.
***
Trump, Harris’in Biden’a göre daha “kolay lokma” olacağı kanısındadır...
Harris’in bu görüşü haklı çıkarabilecek iki önemli zaafı vardır:
Bunlardan birincisi, tüm dünyada olduğu gibi ABD’de de hızla itibar kaybeden neo-liberal politikalar konusundaki sessizliği; diğeri ise ABD sponsorluğunda yürütülen Ukrayna ve Gazze savaşları konusundaki politikasının belirsizliğidir.
***
Eğer Harris, Biden’ı iktidarının son yılında geri adım atmaya zorlayan neo-liberalizm tepkisini görmezden gelir ve şu anda sponsorluğunu yapmakta olan “askeri-sınai kompleks”in tercihleri doğrultusunda Ukrayna ve İsrail’in savaş çabalarını desteklediğini açıklarsa seçimi kaybeder...
Trump’ın Harris’i Biden’a göre daha “kolay lokma” olarak görmesinin nedeni budur...
Aksi bir tutum izlerse, bu kez arkasındaki güçler onu terk eder; ki bu durumda da seçimi kazanma şansı kalmaz.
***
Sonuç olarak Kamala Harris’in Trump’ın karşısına aday olarak çıksa bile büyük ihtimalle Hillary Clinton’un kaderini paylaşacağını söyleyebiliriz...
Böyle bir durum yalnızca ABD’nin iç yapısını etkilemekle kalmaz, küresel çapta bir takım değişikliklere yol açar...
Bu durumda Ukrayna-Rusya çatışması Ukrayna’nın savaşta kaybettiği topraklardan fiilen vazgeçerek Rusya ile “barışmaya” zorlanması ile sonuçlanır, bunun sonucunda küresel gerginliğin odak noktası Doğu Avrupa’dan Pasifik okyanusu ve Çin Denizine kayar.
***
Trump’ın karşısındaki en önemli sorun ise İsrail’in saldırganlığı olmaya devam eder...
Biden yönetimi ile Netanyahu kliği arasında son dönemde bazı gerginlikler yaşandığı bir gerçektir. Biden yönetimi Ortadoğu sorununa İsrail ile Batı yanlısı Arap rejimleri arasında oluşturacağı “İbrahimi İttifak” çerçevesinde çözüm ararken Netanyahu bu sorunun İsrail’in Tevrat’ta kendilerine bağışlanmış olan “Nil’den Fırat’a kadar” tüm toprakların fethedilmesiyle çözüleceği kanısındadır...
Netanyahu’nun bu konudaki en büyük destekçisi ABD’deki Yahudi lobisidir. Trump ise bu lobinin gücünü kaybettiğini düşünmektedir. Bu düşüncesini bu yılın Mart ayında bir İsrail gazetesine verdiği demeçte şu sözlerle ifade etmiştir: "Yaklaşık 15 yıl önce İsrail en güçlü lobiye sahipti. Eğer bir siyasetçiyseniz İsrail hakkında kötü bir şey söyleyemezdiniz, bu siyasi kariyerinizin sonu olurdu. Bugün ise neredeyse tam tersi."
***
Sonuç olarak, Biden’ın çekilme kararından sonra Trump’ın şansının azalmadığını, aksine arttığını söyleyebiliriz...
Ülkemiz açısından bakıldığında Trump’ın seçilmesi Ukrayna-Rusya savaşının bir an önce sonuçlanmasını isteyen Türkiye’nin barışçı çabalarını kolaylaştıracaktır...
Trump’ın İsrail lobisi konusunda sözleri samimi kanaatini ifade ediyorsa, İsrail’in saldırgan yüzünü temsil eden Netanyahu da bugüne kadar karşılaşmadığı önemli sorunlarla karşılaşacaktır.