Münevver Karabulut’u öldüren ve 2014 yılında cezaevinde intihar ettiği açıklanan Cem Garipoğlu’nun mezarı definden 10 yıl sonra DNA eşleşmesi için açıldı. Garipoğlu’nun cezaevindeki tek kişilik odasında intihar ettiği açıklanmıştı ama toplum bu intihara inanmıyor.  Oldukça zengin bir ailenin çocuğu olan Garipoğlu’nun cezaevinden kaçırıldığı dolayısıyla mezardaki mevtanın başka biri olduğu iddia ediliyor.

Karabulut ailesinin daha önce pek çok kez mezarın yeniden açılmasına ilişkin istekleri reddedilmişti. Sonunda talepleri kabul edildi ve mezar açıldı.

Açıldı açılmasına ama çıkacak sonuçla adalet duygumuzun tatmin olacağı hala şüpheli. Diyelim ki, Adli Tıp cesedin Cem Garipoğlu’na ait olduğunu ilan etti; ülkenin kahir ekseriyeti o rapora inanmayacak. Şüpheleri devam edecek, para ile veya bir siyasi yakınlık bulunarak raporun Garipoğlu ailesi lehinde çıkarıldığına inanılacak. Öyle olmasa bile adaletin terazisi ile oynandığını düşünecek illa ki…

TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamına ne kadar güveniyorsak Sağlık Bakanlığı’nın ölüm istatistikleri ne kadar inandırıcı ise Cem Garipoğlu’nun gerçekte ölüp ölmediği de o kadar tartışmalı.

Örneğin, Sinan Ateş cinayetinde tüm suçluların cezalandırıldığı konusunda kim ne kadar emin? Adi bir cinayet gibi aktarılmasından, siyasi uzantılarının gözlerden kaçırılmasından da anlaşıldığı üzere torbacı ve şürekası cezalandırılırken, MHP’ye uzanan ilişkiler iktidar ortaklığı dengeleri içerisinde karanlıkta bırakıldı. AKP milletvekili Garip Ensarioğlu’nun “bildiğimiz her şeyi söyleyemeyiz” dediği Narin cinayeti ise tam bir muammaya döndü.

Çünkü suçlunun cezasını belirleyen şey, sanıldığı ve düşünüldüğü gibi kanunlar değil, onun iktidara olan yakınlık derecesi… Siyasi bir ahbap bulunabiliyorsa suçu örtbas etmek veya yasak savmak babından ceza çok mümkün; değilse en ağır, en keyfi muameleye uğramak kaçınılmaz.
 
Esas itibariyle devletin temel kurumlarına yönelik güven duygusunun kalmadığını, yasama, yürütme, yargı arasında olması gereken güçler ayrılığı ilkesinin tedavülden kaldırıldığını, yürütmenin diğer iki gücü de kontrol edip yönlendirdiğini görüyoruz.

Toplum, suçluların cezalandırıldığına inanmıyor, inanamıyor, uyuşturucu çetelerinin, mafyatik ilişkilerin zehirli ağlarının her yeri sardığını, devletin tüm kurumlarının çöktüğünü, genel kamu çıkarlarının gözetilmediğini, kanunların güçlü kişilere veya gruplara göre işletildiğini görüyor ve bizzat bu çürümenin, kokuşmanın mağduru oluyor. İyi yönetiliyor olmamanın bütün kötülüklerini iliklerine kadar hissediyor. Tıpkı, sokakta herkesin gözleri önünde taciz edilen genç kız gibi, uyuşturucu bağımlısı, ağır psikolojik sorunları olduğu halde sistemin yüzüstü bıraktığı bir genç tarafından vahşice katledilen iki genç kız gibi…

Bizim için asıl cehennem bu değil mi? Sürekli olarak rakamlardan, kararlardan şüphe duymak… Hayatın devamlılığını sağlayan çok temel bir duygu olan güven duygusunu bir türlü hissedememek…  Hem bireyler arasındaki ilişkilerde hem de bireyle devlet arasındaki ilişkilerde sürekli şüphe içinde kalmak… Suçluların cezalandırıldığı konusunda bir türlü emin olamamak… Herkesin, her an bir başkası tarafından saldırıya uğrayacağı endişesini taşıdığı bir toplumda yaşamak…

Cem Garipoğlu’nun açılan mezarında biz adalet ve güveni arıyoruz işte.
Adalet duygumuz, toprağın altında; mezarda…Ölü…