Sonunda 2024 yılı da kapımızdan içeri girdi!..

Artık geçen yılda olup bitenleri unutmadan önümüzdeki yıla bakmanın zamanıdır...

Eskiden bu iş falcıların göreviydi; “modern zamanlar”da bu işi yapanlara ise “fütürist” deniliyor. Modern “falcılar” diyebileceğimiz bu kesim, eskiler gibi gökyüzüne ya da avuç içine bakmak yerine devasa veri yığınlarını işleyen yapay zekalı bilgisayarlar kullanıyor...

Ancak bilgisayarlar da “manipülasyon”a açık...

O nedenle biz “kafadan atmak” ya da bilgisayarlardan yararlanmak yerine bilgimiz ve yaşam tecrübemiz elverdiği kadarıyla geleceği kendi açımızdan kestirmeye çalışacağız...

Kusurumuz olursa affola!

***

Geçtiğimiz yıl dünya ölçeğinde siyasi gelişmeleri etkileyen üç önemli gelişme olmuştu...

(1) Avrasya Blokunun çekirdeğini oluşturan Çin ve Rusya’nın Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki ülkelerin en önemlileriyle birlikte oluşturduğu BRICS’in küresel güç dengesini etkileyen gelişimi...

(2) Ukrayna Savaşının Doğunun en önemli askeri gücü olan Rusya ile Batının NATO içinde toplanmış askeri gücü arasında uzun vadeli bir yıpratma savaşına dönüşmesi...

(3) İsrail ile HAMAS arasındaki uzatmalı mücadelenin Gazze’de İsrail tarafından yapılan bir soykırıma yol açması.

***

Görünen o ki, bu gelişmeler, 2024 yılında da dünyanın geleceğini etkilemeye devam edecek...

BRICS’in gelişme sürecinin 2023 yılı sonunda Arjantin’de iktidara gelen “demagog” Milei’nin ülkesinin BRICS’e katılma planlarını iptal ettiğini açıklamasından ne ölçüde etkileneceğini bilemiyoruz. Arjantin, bir zamanlar ABD’nin “arka bahçesi” olarak tanımlanan Latin Amerika’nın en önemli ekonomik ve siyasi güçlerinden biri...

Son yıllarda Latin Amerika’da ABD yanlısı iktidarlar yerlerini bir bir BRICS grubu ile işbirliğine girmeye açık “sol” eğilimli iktidarlara bırakmışlardı. Bunların başında da BRICS’in kurucu üyelerinden Brezilya geliyordu. Arjantin’deki bu değişim hiç kuşkusuz kıtada “sağ”ın yükselişine katkıda bulunduğu için en çok ABD’nin işine yarayacak; ancak Arjantin’in zaten “batık” durumda olan ekonomisinin ülkenin Merkez Bankasını bile kapatacak kadar “neoliberal” olan Milei’nin yönetiminde iflasa sürüklenmesi kaçınılmaz göründüğünden bu “gelişme” muhtemelen Arjantin halkına olduğu kadar ABD’ye kârdan çok zarar getirecek.

***

Ukrayna savaşının 2024 yılında sürüp gitmesi de şaşırtıcı olmayacak...

Bu savaş, aslında en başından beri iki ülkenin savaşı olmaktan çok iki “cephe”nin savaşıydı. Cephenin bir tarafında Ukrayna ve arkasında toplanan ABD-NATO ülkeleri; diğer tarafında Rusya ve Çin ile İran’ın etkisi altındaki Ortadoğu güçleri yer almaya devam ediyor. ABD ve AB ülkelerinin NATO’yu Finlandiya ve İsveç’in de katılımıyla güçlendirmesi, aslında tükenmiş bir ülke olan Ukrayna’nın savaşı sürdürebilmesini şimdilik mümkün kılsa da savaş uzadıkça Batı cephesinde çatlaklar oluşmaya başladı. Ukrayna’ya yapılacak son askeri yardım paketlerinin ABD Senatosu ve AB organlarına takılması ve Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılmasına karşı gösterdiği ilk tepkinin yerini onaylama tavrına bırakmasına karşın Rusya’ya uygulanan yaptırımlara katılmaması, bu çatlakların 2024 yılında da büyümeye devam edeceğini gösteriyor...

Batı cephesinin önemli liderlerinin son dönemde yaptığı açıklamalar da bu durumu kanıtlıyor. Bu koşullarda 2024 yılında Ukrayna’ya akıtılan ekonomik ve askeri kaynakların yerine yenilerinin konulması güçleştikçe Batı cephesinde Ukrayna’nın sırtından “toprak tavizi” vererek askeri savaşı “dondurma” eğiliminin güçleneceğini söylemek falcılık sayılmaz!

***

Gazze savaşı ise artık iki güç arasındaki bir savaş olmaktan çıkarak bir katliama, hattı soykırıma dönüşmüş bulunuyor. Bu durum batı cephesinde “insani” gerekçelerle savaşa karşı çıkanların artmasına yol açıyor. Bu faktörün geçmişte ABD’nin Vietnam’dan çekilmesinde belirleyici bir etkisi olduğu biliniyor...

Üstelik, bu durum Arap dünyası ile ABD ilişkilerini de etkileyecek bir hal almaya başladı. Her ne kadar Arap ülkelerindeki siyasi yönetimler Filistin davası karşısında öteden beri iki yüzlü bir tutum benimsemiş olsalar da işin içine “din savaşı” faktörünün de girmiş olması nedeniyle Arap toplumları içinde HAMAS yanlısı eğilimler güçleniyor. Hiç kuşkusuz bundan en çok rahatsız olan ülkelerin başında Müslüman Kardeşler hareketine, dolayısıyla HAMAS’a düşmanlığıyla tanınan Suudi Arabistan geliyor.

Ortadoğu’da Rusya, Çin ve İran etkisine karşı yürüttüğü savaşta Arap ülkelerinin desteğine muhtaç olan ABD, bu nedenle çatışmanın başlangıcında İsrail’e verdiği “koşulsuz” destek yerine Gazze’de bombardımana geçici de olsa ara verilmesini ve Gazze’nin gelecekteki yönetiminin halen Batı Şeria’da kendisi ile uyumlu bir politika sürdüren FKÖ’ye bırakılmasını talep ediyor. Netanyahu yönetimi ise bu talebe tepki gösteriyor. Sonuçta artık bir katliama dönüşmüş olan savaşın uzaması, direnen Filistinlilere desteği artırırken hem ABD’yi hem de İsrail’deki Netanyahu yönetimini yıpratıyor.

(Devam edecek)