Yalan söylemek de bir meziyet…

Öyle ya…

Ustalık istiyor,

İkna yeteneğinin güçlü olması gerekiyor.

Palavranın dozunu iyi ayarlamak gerekiyor.

Ağızdan çıkanın mimiklerle desteklenmesi de önemli…

Ölçüyü kaçırmamak da…

Kimileri var, söyleyecekleri daha dudaklarından dökülmeden anlaşılıyor atmaya başladığı…

Kimileri ise doğuştan yetenekli…

Siyaset arenasında iki örneğe de rastlamak mümkün.

Özellikle de seçim zamanlarında…

Kimi daha cümlesini tamamlamadan yakayı ele veriyor…

Kimisi, yıllanmış masallarla uyutmasını çok iyi beceriyor.

Ama dinleyeni eksik olmuyor…

Şimdi önümüzde yerel seçimler var…

Bakalım yıllanmış kural geçerliliğini koruyor mu?

Hep birlikte göreceğiz.

Bizim meslekte de vardır palavranın ustaları…

Öyle bir döşer ki haberi…

Okuyan, ‘’Ulan bu haber palavra’’ diye tepki gösterir önce, ardından da söylenir içten içe:

‘’Ama neresi palavra anlayamadım’’

Yalandan söz ettik uzun uzun…

Bir örnekle koyalım son noktayı…

Biraz da güldürebilmek umuduyla:

‘’Büyük Amerikan mizahçısı Mark Twain (1835-1910), bir toplantıda karşılaştığı kadına:
- Çok güzelsiniz hanımefendi, diye iltifatta bulunmuş.
Kadın:
- Maalesef sizin için aynı iltifatla cevap veremeyeceğim, diye karşılık verince Mark Twain bu kabalığı affetmemiş:
- O halde siz de benim gibi yapın, yalan söyleyin hanımefendi.’’

Yalansız, yılansız günler dileğiyle…