Önceki yazımızda Gazze saldırısının ardından İsrail etrafında oluşan “tecrit zincirinin” Türkiye’nin yardımıyla kırılması için “Gölge CIA” olarak tanınan Stratfor’un kurucusu Friedman’ın yeniden devreye girdiğini söylemiş...
Daha sonra Friedman’ın, çeşitli vaatlerle Türkiye’nin BRICS’e girme çabalarını önlemeye çalıştığını, bu çalışmalar başarıya ulaşırsa ABD’nin bundan sonra atacağı adımın Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinin tamamen koparılması ve adım adım Ukrayna’daki savaşın içine çekilmesi olacağını sözlerimize eklemiştik...
Friedman ve sözcülüğünü yaptığı ABD-İsrail lobisi bu çabalarında elbette yalnız değildir. Türkiye’deki ABD-AB yandaşları da onlarla beraber Türkiye’yi bu tuzağın içine çekmeye çalışmaktadır.
***
Bu “yandaşlar”, Meclis’teki tüm siyasi partilerin içinde azımsanmayacak ölçüde etkin olmanın yanı sıra medyada da köşe başlarını tutmuş durumdadır...
O nedenle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir süredir izlemeye çalıştığı “denge politikası” son dönemde Batı’nın baskısının artmasına paralel olarak ABD’ye meyletmiştir...
Bu durum en çok ekonomi alanında ve askeri konularda dikkat çekmektedir.
***
Ekonomideki güçlüklerin “Nass” yönetimiyle aşılamaması ve Türkiye’nin dış kaynak bulmakta büyük zorluklarla karşılaşması üzerine Batılı finans çevrelerinin makbul adamı Mehmet Şimşek’in ekonominin başına getirilerek dümenin “Batı” yönüne kırıldığı herkesin malumudur...
Bu yönelişin getirdiği imkanları değerlendiren Batılı finans çevreleri, özellikle Türkiye ile Rusya arasındaki ekonomik, ticari ve finansal bağlarını koparmak için her geçen gün yeni ataklar yapmaktadır...
Son dönemde bu ataklar bankacılık sistemi üzerinden Türkiye ile Rusya arasındaki finansal işlemlerin durdurulması üzerinde yoğunlaşmaktadır.
***
Ekonomi alanındaki baskıların yanı sıra Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Güney Kıbrıs Cumhuriyeti ile askeri işbirliği artırılarak dolaylı yoldan Türkiye baskı altına alınmaktadır...
Baskıların artırılmasında Türkiye’nin diplomatik alanda yoğun bir biçimde eleştirdiği İsrail’i zor durumdan kurtarma çabalarının önemli bir payı vardır. Öyle ki KKTC Cumhurbaşkanı Tatar, geçtiğimiz günlerde “Kıbrıs’ın (Türk Cumhuriyeti) İsrail’in hedefi olma ihtimali gündemde” açıklamasını yapmak zorunda kalmıştır...
Olaya askeri ilişkiler açısından bakıldığında ABD tarafından Türkiye’ye bir taraftan “sopa” gösterilirken diğer taraftan uygulanan CAATSA yaptırımlarının kaldırılması ve F-35’lerin Türkiye’ye satılması konularının tekrar masaya getirilerek “havuç” uzatıldığı görülmektedir.
***
Bu hamlelerin başarısız olduğu söylenemez...
En azından Türkiye’nin BRICS’e üyeliğinin söz konusu olduğu bir dönemde Türkiye’nin rotasındaki bu belirsizliğin topluluk üyeleri arasında, özellikle de Rusya’da endişe yarattığı açıkça gözlenmektedir...
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un daha önceki olumlu değerlenmelerinin aksine son yaptığı açıklamada ,“BRICS'in genişleme perspektifine gelince, bu aşamada tüm üye ülkeler şimdilik yeni kararlar almamayı ve benzer düşünen üyelerden oluşan bir birlik olan örgütü adapte etmeyi makul buluyor. Beş kişiydik, şimdi on kişiyiz. Elbette bunun için bir tür alışma süreci ve beşlinin yıllar içinde geliştirdiği gelenekler doğrultusunda yeni üyelerin çalışmalara sorunsuz bir şekilde katılması gerekiyor” ifadesini kullanması bu endişenin bir ifadesidir...
Kuşkular, dış basında yer alan S-400’lerin İncirlik’e götürüleceği ve Türkiye’nin Rusya ile NATO arasındaki muhtemel bir nükleer çatışmada bu üssün aktif bir rol üstleneceği yönündeki haberler nedeniyle derinleşmektedir.
***
Rusya Devlet Başkanı Putin’in geçtiğimiz günlerde “Batılı ülkelerin Rus topraklarına yönelik uzun menzilli füze kullanılmasına izin vermesi halinde bunun savaşa doğrudan katılımdan başka bir anlama gelmeyeceği” uyarısında bulunmasının nedeni bu gelişmelerdir...
Aynı günlerde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da yapılan anlaşma gereği Rusya'dan satın alınan S-400 hava savunma sistemlerinin Moskova'nın rızası olmadan başka ülkelere satılamayacağı veya devredilemeyeceğini söylemiştir. Lavrov’un açıklamasını “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan deneyimli bir devlet adamıdır. Her konuda halkının ve ülkesinin çıkarları doğrultusunda karar verir.” sözleriyle bitirmesi açıklamanın adresini açıkça göstermektedir...
Türkiye’nin son zamanlarda sık sık dile getirdiği Rusya’nın arabuluculuğu ile Suriye Hükümeti ile görüşmelere başlama isteği karşısında Rusya ve Suriye hükümet yetkililerinin takındığı isteksiz tutum da hiç kuşkusuz bu son gelişmelerle yakından ilgilidir.
(Devam edecek)