Ülkemizde olduğu kadar bütün ülkelerde de her türlü felaketin temelinde, “ÇEVRE KİRLİLİĞİ’’ egemendir. Doğaya ve çevreye sahip çıkılması konusunda her şey olup bittikten sonra “iyileştirmeler” yapılması yerine, bozulmayı “önleyici” önlemler alınması yoluna gidilmelidir. Bu bağlamda “ekoloji” (çevrecilik) politikası bir tür ekonomik gelişme politikası da demektir. Önleyici ekoloji politikaları için belli başlı örneklere gelince:
-Doğa, zehirlerden ve zehir içeren maddelerden (benzindeki kurşun, pillerdeki cıva, renkli plastiklerdeki kadmiyum, plastiklerdeki tuz asitleri gibi) kesinlikle korunmalıdır;
-Tarımda, nitrat gübresi yerine doğal gübre kullanılmalı, tek kültür yerine değişken kültür özendirilmelidir;
-Dizel motorlarında katalizör kullandırılmalıdır;
-Denizler, göller, akarsular, hava zararlı atıklardan korunmalıdır.
-Önleyici politikaların uygulanması için yapılacak giderler, sebep olana yükletilmelidir.
-Öte yandan, ülkemizin çevre yönünden en önemli sorununun “deprem” ve “sel” gibi doğa afetleri olduğu hiçbir şekilde gözlerden uzak tutulmamalıdır. Teknik–ekonomik-mali-örgütsel yönleriyle depreme dayanıklı yapılaşma konusuna büyük ağırlık ve öncelik verilmelidir. Bununla bağıntılı olarak, halkta deprem bilincinin oluşmasına çaba harcanmalıdır.
-Çevrecilik-sağlık-kentleşme-imar-atık suların arındırılması-itfaiye –elektrifikasyon-ulaştırma gibi teknik ağırlıklı konular yerel yönetimlere bırakılmamalı, merkezi yönetimin sorumluluğunda olmalıdır. Bu tip kuruluşların teknik kadroları, mutlaka merkezi örgüt tarafından sağlanmalı ve yönlendirilmelidir. Belediyelerin teknik işlerinde yöneticilik yapanlar bunun anlam ve önemini çok iyi bilirler, çünkü acısını çekmişlerdir.
-Ekoloji (çevrecilik) politikasının bir başka önemli bölümü de “enerji politikası”dır. Özellikle atom santralleri üzerinde çok büyük bir hassasiyetle durulmalıdır. Politikacılar, bu konuyu sömürme eğilimindedirler; farkında olmadan ateşle oynamaktadırlar. Nükleer atıkların çevre için büyük tehlikeler taşıdığı ve bu tehlikenin bin yıl dahi sürebildiği unutulmamalıdır.
-Hele hele, deprem rizikolu yerlerde kurulan nükleer enerji santrallerinin, beklenmedik bir zamanda aniden birer “ölüm makinesi” hâline gelivermesi işten bile değildir. Ülkemizde, hidrolik enerji kaynakları tükeninceye kadar su santrallerinin yapımına devam olunması ve bu arada, “güneş enerjisi” “rüzgâr enerjisi” gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının ve yerli termik enerji imkânlarının geliştirilmesine ağırlık verilmesi izlenilecek en mantıklı enerji politikası olabilir.
-Ayrıca, bir de, ülkemizde enerji savurganlığı olduğu unutulmamalı ve enerjinin akılcı (rasyonel)kullanılmasına büyük önem verilmelidir. Bu yapıldığı takdirde, enerji üretim kapasiteleri gereksiz yere şişirilmiş olmayacak, yatırım giderleri düşecektir.
Kültür Deyince:
-Kendi ülkemizin milli kültür ve sanat değerlerini öğrenmek ve bilmek herkes için bir hak olduğu kadar görevdir de. Özellikle genç kuşaklar kendi öz benliklerini yitirmeden-çağlarının kültürel uğraşlarına açık olmalı ve aynı zamanda bunlara etken olarak katılmakla da yükümlüdürler.
-Türk ulusu çok zengin bir kültür ve sanat kalıtına sahiptir. Bu zenginliğin oluşumunda Cumhuriyet dönemi kadar ondan önceki dönemlerin de önemli katkısı olmuştur. Genç kuşakların Batı ya da Doğu kültürlerinin etkilerine kendilerini kaptırmalarını önlemenin gerçekçi ve etken yolu, onları devamlı olarak, “ATATÜRK İLKELERİ” doğrultusunda biçimlenmiş, çağdaş ve geleceği dönük milli kültür değerleri ve bununla birlikte uluslararası düzeye çıkmış insancıl değerlerle donatmaktır. Bu da bireylerde, “düşünsel olgunluk” dediğimiz “bağımsız ve eleştirici düşün” ün geliştirilmesi ile sağlanacaktır…
-Şu hâlde, hiç vakit geçirmeden eğitim sistemini ezbercilikten kurtarmalı ve yaratıcı zekâyı geliştirici yöntemler izlemeliyiz. Türk gençliğinin kültürel düzeyinin yükselmesinde eşsiz yararları dokunan Halkevleri’nin yeniden etkinleştirilmesi zorunludur. Sonuç olarak Türk toplumu, şu iki ereğe (hedefe) doğru ilerlemesine devam ettikçe daima güçlü kalacaktır:
1- ATATÜRK ilkelerine dayalı demokratik düzen içersinde uygarca yaşayan, birbirlerini seven ve diyalog kurabilen bireylerden oluşan toplum ile ülkenin bağımsızlığını ve bütünlüğünü savunmadaki kararlılık;
2- Bilgisizliğe (cehalete), yoksulluğa, yolsuzluğa karşı, barış, özgürlük ve tüm insanlık için uğraş vermelidir. Bu nedenlerle ülke sorunlarının çözümünde; birlik beraberlik hâlinde düşünmek, ortak çözümlerin önerilmesinde – olanaklarımız ölçüsünde-özveride ve katkıda bulunmak, hepimiz için ulusal bir görev olmalıdır. Bu çerçevede, sosyal demokratların payına düşen yükün ve sorumluluğun biraz daha ağır olması doğal olarak da çok normal karşılanmalıdır. Çünkü bu her zaman için böyle olmuştur ve olacaktır da…