Dünyanın dört bir yanında birbirine pek de benzemeyen pek çok kültür ve davranış kalıbı mevcut. Bir şey hariç: Solcu melankolisi...

Literatüre solcuların özellikle Sovyetler Birliği'nin dağılması ve neoliberal ekonomik modelin benimsenmesiyle birlikte giren bu terim; ülkeleri fark etmeksizin tüm solcuların içerisinde bulunduğu umutsuz ve melankolik duruma referans gösterilmektedir. Üstelik sağ popülizmin yükselmesi ile birlikte bu durum artarak devam etmektedir. 

Buna ek olarak sol partilerin (sosyal demokratlar da sol sayılıyor, malum herkes sağcı olunca sosyal demokratlar bile solda kaldı) ağır eleştiriye tutulması ve sol partilere oy veren kişilerin yoğun tatminsizliği söz konusudur. Bundan neyi kastediyorum? Örneğin sağcı partiler yapıları gereği eleştiriye açık değillerdir. Otoriter ve hiyerarşik yapıları yanlışlarını bile çoğu zaman sorgulanamaz hale getirir. Ancak solda tek seslilik yoktur. Bu yüzden karar mekanizması daha yavaş işler, ayrıca yapılan yanlışları konuşma eğilimi fazla olduğu için "sürekli hata yapan" olarak gözükme eğilimi taşırlar. 

Ancak solcuların kaçırdığı bir nokta var: Bu zaten solun doğasıdır. Tatminsizlik ve daha iyisini, daha yenisini yaratma arzusu... Buna kazanma hırsını eklediğimizde solu sürekli uyuşuk, bir iş becermeden anca konuşan, daimi muhalefet olarak görebiliriz ama bu zaten sol ideolojinin normalidir. 

Buna ek olarak solun kolektif anlayışı günümüzde revize edilmelidir. Sıklıkla nostalji hissiyatına kapılan bir düşünce tarzıyla bu depresif halet-i ruhiyeden kurtulmak pek de mümkün değildir. Birey analizleri tekrar gözden geçirilmeli ve bu tip depresif tutumların kaynağı analiz edilmelidir.

Avrupa temelli tartışmalarda sıklıkla rastlanılan solcu melankolisi, tuhaftır ki değişmeyen yapısıyla her ülkede karşımıza çıkar. İşte bu yüzden solun tahlili yine solcular tarafından ele alınıp neoliberal vahşiliğin yol açtığı hazin bilançonun yarattığı tramvatik tavır geride bırakılmalıdır...