Önceki yazımızda12 Eylül döneminin ardından kurulan siyaset sahnesinde yer alan partilerin gerçek toplumsal güçlere dayanmadıklarını, farklı toplum kesimlerinin tümünü ABD patentli neoliberal “serbest piyasacı” eğilimlere bağladıklarını söylemiştik...

Bu durumun doğurduğu sonuç özellikle toplumun ezilen kesimlerinin temsilcisiz kalmalarıdır. Adı ister sosyal demokrat, ister milliyetçi, ister islamcı olsun 12 Eylül sonrasında kurulan düzenin tüm partileri o tarihten bu yana aslında tek bir paydada birleşmiş, adları farklı özleri aynı partilerdir...

Bu partilerin hangisi iktidara gelirse gelsin 24 Ocak 1980 yılında ABD tarafından oluşturulan ve Turgut Özal tarafından Türkiye’ye ithal edilen ekonomi politikalarını uygulamışlardır.

***

Son seçimler öncesinde oluşturulan Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı içinde altışardan on iki “farklı” parti vardı...

Ama hepsinin ekonomi alanındaki programları aynıydı...

Altışar altışar gruplaşmış bu on iki partinin hangisini alıp da öbür grubun arasına koysanız yadırganmazdı. Hatta on iki partili bir koalisyon kursanız, yine Türkiye’nin ekonomisinde, dış politikasında bir değişiklik olmazdı. Bu partileri birbirinden ayıran tek şey toplumda evvel ezel oluşmuş farklı toplumsal gruplara, cemaatlere, mezheplere hitap ederek onları çevrelerinde toplamış  olmalarıydı.

***

Bu durumda “siyaset sahnesi” ister istemez seçim kazanmaya odaklı günübirlik polemikler, tartışmalar, kucaklaşmalar, küfürleşmelerin birbirine karıştığı, bugün dost olanların yarın bir kaç milletvekilliği için düşman haline geldiği kaotik bir alana dönüşmüş bulunmaktadır...

O tablo içinde partilerin hazırladığı siyasi programların hiçbir hükmü kalmamakta, siyasete ilkeler yerine günlük menfaatler egemen olmaktadır...

Bu durum yalnızca partiler arasındaki mücadelede değil, parti içi mücadelelerde de geçerli hale gelmiş durumdadır.

***

Örneğin CHP içinde “değişim” sloganı etrafında bir mücadele yaşanmış ve bu mücadele sonrasında parti başkanı dahil pek çok kadro yerini rakip gruba bırakmıştır...

Peki, Özgür Özel’in parti başkanı olmasının ardından CHP’de bazı isimler dışında ne değişmiştir?..

Hiçbir şey!..

***

Bilindiği gibi Cumhur İttifakını oluşturan AKP ve MHP yakın sayılabilecek geçmişte birbirlerine söylemediklerini bırakmayan iki partiydiler... Ama daha sonra aralarından su sızmayan iki dost haline geldiler. Bu değişim olurken acaba Türkiye’de ne değişmişti?..

Millet İttifakı ya da Altılı İttifak olarak adlandırılan siyasi birlik seçimlerden sonra darmadağın olup gitti... İttifakın tek başlarına seçime girse barajı geçemeyecek küçük ortakları Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığına destek verdikleri için CHP’nin “kesesinden”  beşer onar milletvekilliği aldıktan sonra kendi yollarına gittiler. İki büyük ortak ise birbirlerine düştüler. Bu arada Kılıçdaroğlu’nun birbiriyle asla yan yana gelmeyeceklerini söyleyen partilerle gizli protokoller yaparak onlara da bakanlıklar vaat ettiği ortaya çıktı. Bütün bunlar olup biterken partilerin siyasi çizgilerinde ne değişmişti?

***

CHP’deki “değişim”in ardından yeni yönetim Altılı İttifakın iki büyük partisini yeniden bir araya getirmek için çaba harcıyor...

Peki, bu çabalar sırasında siyaset konuşan var mı?..

CHP’nin yeni başkanı Özgür Özel, Meral Akşener’le görüşme arzusunu açıklarken

"Ben Meral ablam ile beraber pek çok zorluğu aşacağımıza inanıyorum” diyor...

Akşener de seçim kampanyası sırasında Kılıçdaroğlu’nu ailesine emanet ediyordu sonra ne oldu?..

Bu tür söylemlerde siyaset var mı?..

***

Bu durum ne yazık ki yalnızca ülkemizle sınırlı değil...

Siyasetsiz siyaset, İtalya’da olduğu gibi şaka olsun diye siyasete giren komedyenlerin, Ukrayna’da olduğu gibi bir TV dizisinde başarılı bir başkan tipi çizen  Zelensky gibi aktörlerin, Arjantin’de elinde testereyle devlet kurumlarını doğrama vaadinde bulunan şarlatanların ülkelerinin kaderini belirlemesine yol açıyor...

Yakında bunların arasında “internet fenomenleri”ni de görürsek hiç şaşmayalım!

(Bitti)