Yayınlandığı ilk günden itibaren yoğun ilgiye maruz kalan Kızılcık Şerbeti dizisi bu sezon seyircisini hayal kırıklığına uğratan bir senaryo gidişatına sahip. Hakkında yapılan tartışmalar birinci bölümden beri hız kesmeden devam etti ancak dizinin ilerleyişi başlangıçta yaptığı vurgulardan oldukça uzaklaştı. Sosyal medyadan takip ettiğim çeşitli popüler yorumlarla birlikte kendi yorumumu da katarak bu durumu analiz etmek isterim.

Öncelikle dizi kadın haklarına yaptığı vurgu ile izleyicinin dikkatini çekmişti. Sıklıkla ne olursa olsun dizideki kadınlar bir dayanışma içerisindeydiler. Bu dayanışma sosyo-kültürel farklılıklara rağmen birbirlerini kollayabilen kadınların gücünü ve iradelerini gösteriyordu. Nursema’nın zorla evlendirilmesinin ardından oluşan dayanışma bunun en bariz göstergesiydi. Ancak bu sezon kapısına bebeği ile gelmiş ve yardım istemiş olan Nilay karakterine kapısını açma tenezzülünde bulunmayan bir Nursema ile karşı karşıyayız. Bunun haricinde karakterin özgürleşme bağlamı oldukça sığ. İçerisinde bulunduğu baskıdan evlenerek kurtulmayı başarabilmiş ancak ne hikmetse yurt dışında üniversite okumuş bir kadın karakter oldukça absürt bir tablo çiziyor.

Bir diğer yandan beni en çok sinirlendiren şeye dikkat çekmek istiyorum: Kadın iftiracı teması. Dizi bunu iki kez yaparak inanılmaz bir skandala imza attı. İlk örneği Mustafa karakteri ile hizmetçi kadın arasında geçen olayda gördük. Evet bizler diziyi tanrısal bakış açısı ile izliyoruz. İftiranın atıldığı yerdeyiz ve o “an”ı biliyoruz. Ancak gerçek hayatta takdir edersiniz ki olaylar böyle gerçekleşmiyor. Benim oğlum yapmaz, benim kocam yapmaz cümleleri ile olayın üstü örtülüyor. Ya kadın doğruyu söylüyor olsaydı? Her aile zaten çocuğunu böyle bir şeyi asla yapmayacağı gerekçesi ile savunur. Bir diğer olaysa Ertuğrul karakterinin üzerinden yapılan “mağdur edebiyatı” ile gerçekleşti. Diziyi takip edenler ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır. Bu ülkedeki bütün “üst kimliklere” sahip olan bu karakter nasıl oluyor da mağdur olabiliyor şaşılacak şey! Kadın cinayetlerinin ve kadın sorununun gün geçerek vahşileştiği bu coğrafyada kadınları iftiracı göstererek Türkiye’nin en çok izlenen dizisinin neyi amaçladığı gerçekten kocaman bir soru işareti. Kadın dayanışması ile farkı bir vizyon çizerek işe başlayan dizi kadın düşmanlığı ve kaosa evrilerek klasik toksik Türk dizi serimize üzülerek söylüyorum ki eklenmiş bulundu.

Bunun haricinde “Gerçek hayattan uyarlanmıştır.” yazısı ile televizyonda yayınlanıyor. Her hafta ayrı bir çift yaratma-değiştirme ile nasıl bunun inandırıcılığı oldukça azaldı. Kaldı ki bu diziler yurt dışında da izleniyor. Balkanlar, Latin Amerika, Arap coğrafyası başta olmak üzere pek çok takipçisi var. Türkiye’nin kültürünün böyle bilinmesi oldukça üzücü. Bu kadar çarpık ilişkiler, yapıcı olmayan ve tek derdi aşk olan karakterler özellikle son 10 yılda hepimizi kendi yapımlarımızdan uzaklaştırdı. 24 saati adeta gündüz kuşağına dönen bir Türk televizyonu ile karşı karşıyayız. O gündüz kuşağı konusuna hiç girmek istemiyorum bile, biz ne ara bu kadar “cazgır” insanlara dönüştük? Normalleştirdiğimiz şeyler ne kadar toksik bir halde dönüp buna bakmamız gerek.

Normalde genellikle neyse izlemeyiveririm olur biter diye düşünüyordum. Ancak bunların izlendiği ve reyting yaptığı bir ülkede yaşıyoruz. Bu formattan artık çıkıp vizyon sahibi bir tavıra bürünmeleri gerekiyor. Kızılcık Şerbeti dizisi üzerinden yaptığım bu eleştiri aslında hemen hemen tüm diziler için geçerlidir. Artık gerçek hayata dönme vaktiniz geldi de geçiyor!