Falih Rıfkı Atay'ın dediği gibi, bizler en talihsiz Türkleriz, çünkü Atatürk'ün fiziken aramızdan ayrılışının acısını bizler tatmak zorunda kaldık. Eskiden bu söz çok hoşuma giderdi, fiziken aramızdan ayrılışı ama ruhu halen bizimle, bizi terk etmedi... 

Ancak bir insanı yaşatan özcü bir sevgi anlayışı değildir, onu anlamaktır. Burada yanlış anlatmış olmayayım, "Kimse Atatürk'ü anlamıyor ben anlıyorum!" gibi bir iddiam kesinlikle yok ancak birini anlamak demek onun fikirlerini anlamaktan geçer. Bizler ise O'nu anlamıyoruz, belki de hiç anlamadık...

Bir kadın olarak Atatürk'e ve cumhuriyetimize olan borcumu asla ödeyemeyeceğim kanaatindeyim. Ben burada yazıyorsam, çok şey borçluyum. Şimdi yaşanan olayları gördükçe sıklıkla nostaljiye kapılıp kendime şu soruyu soruyorum: Atatürk yaşasaydı buna izin verir miydi? Atatürk yaşasaydı bizler kendimizi böyle güvensiz böyle yarım kalmış hisseder miydik? Yahut daha farklı sorayım: Atatürk'ün fikirleri bizimle yaşasaydı böyle hisseder miydik?

Mesela bu kadar kadın ölürken, dönemin en ilerici medeni kanunu ile bizlere haklar veren Ata'mız, bu gidişata ne yapardı? Bu ağaçları kestirir, bu özelleştirmeleri yaptırır mıydı? Bizi birbirimizden nefret ettirmek için mi çabalardı? Mesela Atatürk bizi kutuplaştırır mıydı?

İşte bu yüzdendir aslında hepimizin 10 Kasım'da yetim kalışı ve bu yüzdendir hep O'nu özlemelerimiz. Çünkü O gittiğinden beri hep bir şeyler yarım kaldı...