Manisa'da, Spil Dağı'nın eteğinde bir kadın heykeli var. Görür görmez şu dörtlüğü yazdım: 'Bir kadın ağlıyor / iki gözü iki çeşme/ Yüzyıllardan beri / Sahi kadın neydi senin adın / NİOBE!'

***

Nereden aklıma geldi bu? Duygu Asena'nın kitabı çağrıştırdı: Oysa kadının adı vardı. Dünyada kadınlarına seçme ve seçilme hakkını ilk veren ulustuk biz. Bunu kadınlarımız Atatürk'e borçluydu. Ne demişti Atatürk: 'Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.' Nitekim bu söz Atatürk'ün sağlığında onun akıl ve bilimi rehber göstermesi o dönemin fotoğraflarında modern Türk kadınının yeniliklere açık olmasının bir delilidir.

***

Tamam, erkek egemen toplumuz. Ama bu demek değildir ki; kadınına düşman bir toplum olacağız! Hele uygar bir toplumda en geri olduğumuz dönemlerde bile görmediğimiz biçimde kadına şiddet, dayak, taciz, tecavüz, öldürme gibi eylemlerle kadınlara dünyayı zindan etmek, onu sosyal ve iş yaşamından koparıp dört duvar arasına hapsetmek, aklın aydınlığına ve insan doğasına aykırı bir tutum sergilemek, 21. Yüzyıl Türkiye'sinin en büyük ayıbı: 'KADIN CİNAYET'lerinden ne zaman kurtulacağız?

***
5 yıl önceydi; Yüksel caddesinde kadınlar broşür dağıtıyorlardı. Ben de aldım: 'HER GÜN 5 KADIN ÖLDÜRÜLÜYOR'du teması. İçim burkularak, yüreğim sızlayarak okuduğumda, durumu çok içtenlikle dramatize eden bir söylemi içeriyordu bu duyuru…

***
Filmi geriye doğru sarmaya başladım: Bir kadın 'Kocam değil mi; sever de döver de', diyordu renkli camda. Erkek: 'Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin' diyordu bir başka kanalda. Malatya'da 'En az üç çocuk yapacaksınız' Hatta 'büyükşehir olacaksınız; üç yetmez, beş tane olsun ki; inşallah bunu başaracak Malatyalı kardeşlerim' diye nutuk atılıyordu. 'Hey hat! Ne güneşler batıyor bir hilal uğruna' diyorum bir türlü sonu gelmeyen cinayet haberini dehşet ve üzüntüyle izlerken. Rahmetli Özal da: 'Asıl siz bizi 70 milyon olduğumuzda göreceksiniz' demişti büyük devlet olacağımızı söylerken. Şimdi 83 milyon olmuşuz; hale bakın siz!
Bu cinayetleri önleyemeyen Adalet'e mi, yok olan canlara mı, anasız kalan çocuklara mı acıyacaksın? 'Her şey mecrasında yürüyor. Çok güzel şeyler oluyor' diyor kimileri. Demek ki, fildişi kulelerden böyle görünüyor ülkem! Vah Türkiye'm vah, ölmüşüz de ağlayanımız yok…

***

Şu tabloya bakar mısınız? Bir yandan şehit analarının gözyaşları dinmiyor, Cumartesi Anneleri diğer yanda, öte yandan çocuklarının gözü önünde öldürülen kadınlara mı ağlayacaksınız? .'Deli bir değil, bağlayalım; ölü bir değil ağlayalım' diyerek umursamayacak mıyız?

Pazar yerlerinde yoksulluk manzaralarını da ibretle izliyoruz. Çocuğunu okutmak için ziynetlerini satan, çocuğunu kurtarmak pahasına kendini denize atan anneleri düşünelim… Kuşkusuz, insanlık adına Somali'ye de, Gazze'ye de gidelim. Ama bunları şova dönüştürmeyelim.

Otobüs durağında yaşlı bir kadın: 'Babam, ben cahilim, beni Seyran otobüsüne bindiriver 'dedi. Sordum kaç yaşındasın? Dedi: ''Altmış beş.' Gerisini sormadım ama o çığlık gibi şunları söyledi ardından: ' Kocam, 35 yaşında kanserden öldü. Ömrümde güzel bir gün olsun görmedim.'. İşte bizim anamız, işte kadınımız!
'Aileden ve Kadından sorumlu bir bakanlığımız vardı, şimdi o bakanlığın adı Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olarak değiştirildi. Demek ki ''devlet'te de kadının adı yok!

***
Yaram ağır, derdim büyük ama ben ne yapabilirim? Elimden geleni. O da yazmak… Bunları gündeme taşımak. Hem yazdım, hem de hemen her gün yaşanan kadın cinayetleri ile ilgili yüreğimde derin yaralar açıldı.
'' CİNAYET''siz geçen günlere daha da hasret kalmayalım. Kadınların yanında yerimizi alalım erkek kardeşlerim: Tabii, erkek iseniz (?!.)