Hoşgörü, insan hayatındaki en olumlu kavramlardan birisidir. Bazen değer vermek, anlayışlı olmak, ayıpları kapatmaktır. Tahammül etmek, uyumlu olmak, kusurları görmemek, affedici olmaktır. Kavramsal olarak hoşgörü; kendi yaşam tarzımıza uymayan farklı inanç, düşünce ve davranışlara müdahale etmemektir.Ya da onaylamadığımız bir davranışı güç kullanarak değiştirmeye çalışmamaktır. Bir başka ifadeyle; bireyin kendisininkinden farklı, dini veya dini olmayan inançlara, ahlaki değerlere, dünya görüşlerine sahip olan başka insanlara fiziki veya sözlü müdahalede bulunmama durumudur da diyebiliriz…
Özgür toplumlarda bireyler, bir başkasına herhangi bir zarar –maddi veya manevi- vermediği müddetçe dilediği gibi yaşayabilir ve düşüncesini özgürce ifade edebilir. Nasıl ki birilerinin bizim inancımıza, dilimize ve yaşam kültürümüze müdahale etmesini istemiyorsak; aynı şekilde biz de bizden farklı yaşam tarzına sahip olan bireylere, müdahale etmemeliyiz. Bir başka deyişle; kendimiz için yapılmasını istemediğimiz davranış veya tutumları ahlaki olarak biz de bir başkasına yapmamalıyız. Hepimizin hataları ve eksikleri var; karşılıklı olarak birbirimizin hata ve eksiklerini bağışlamak hoşgörü doğasının ilk yasasıdır.
Kişiler, mantıklı düşünce yerine baskıcılığa, otoriter uygulamalara yöneldiğinde sorunlara da otoriter uygulamalarla çözüm bulmaya çalışır. Oysa yapılması gereken, sorunları mantıklı düşünce yardımıyla çözmektir. Önyargılar, mantıklı düşünmeyi engeller. Önyargıları yok etmek için de hoşgörüye ihtiyaç vardır.
İnsan ilişkilerinde farklılıklar ve benzerlikler vardır. Hoşgörülü kişiler farklılıklardan değil, benzerliklerden hareketle karşısındakiyle ilişki kurmaya çalışır. Fakat hoşgörüsü zayıf insan benzerlikleri değil, farklılıkları görerek hareket eder.Hoşgörü kavramı aynı zamanda toplumda tolerans kelimesi ile de karşılık bulmaktadır. Karşı taraftaki insanların farklı fikirlerine tolerans gösterme anlamına gelir ki; hoşgörü, barış, anlayış ve sevgiyle bir arada yaşamanın da anahtarıdır.
Bugün her zamankinden daha fazla hoşgörüye ihtiyacımız olduğu aşikârdır. Olumsuz birçok davranışın sebebi, yeterince hoşgörülü olamamaktır. Evde, trafikte, sokakta, okulda, işyerinde, kısaca insanın olduğu her yerde eğer hoşgörü yoksa orada bencillik, anlaşmazlık, güvensizlik, tartışma, kavga, olumsuzluk adına her şeyi görebilmek de mümkündür. Görülen odur ki bugün insanımız kendisi ile barışık değil.Her gün gazetelerde,TV kanallarında haberlere baktığınızda olayların birçoğunun sebebinin hoşgörüsüzlükten kaynaklanıp kaynaklanmadığını bir düşünün…
İnsan kendisi ile barışık olamadığı zaman, toplum da kendisi ile barışık olamıyor. Sonra da herkes bir başkasını suçluyor. Çünkü en kolayı bu.Hoşgörülü olursanız seversiniz. Sevilirsiniz. Karar verirseniz ve de bu yolda çalışırsanız her şeye ulaşırsınız !” Hz. Mevlana ,Yunus Emre,Hacı Bektâş-ı Veli, Karacaoğlan gibi peygamberi ahlâkla yaşayarak; insanları hoşgörüye davet etmeli, yaşadığımız ortamı hoşgörü cennetine çevirerek, tüm insanlığa faydalı işler yapmalıyız.Yazımızı hoşgörü ustalarının öğüdü ile bitirelim :
“Yıktığın varsa yapacaksın.
Ağlattığın varsa güldüreceksin.
Döktüğün varsa dolduracaksın.
Çıplakları giydirecek, açları doyuracak. Az halkı çok edeceksin.
Ve en önemlisi: Eline,diline,beline sahip olacaksın !”