Yaşamda en büyük değer zamandır. Ne yazık ki bizim toplum, zamanı en kötü biçimde tüketmeye en somut örnektir. Yıllar yorgun, biz de yorgunuzdur bu nedenle. Yakınırız sıklıkla; “Yıllar ne çabuk geçti o günler arasından” diyerek. Oysa zaman, gün, hafta, ay, yıl gibi dilimlere bölünmüştür.86 milyonluk ülkemde; “bugün ne yaptım” sorusuna yanıt arayanımız çok azdır. Eşim yakınır: ‘‘Günler bir lokma, koca hafta ne çabuk geçti!” Kimileri de ayları bekler, sayar. Ücrettir, maaştır, asker yolu beklemektir, okul kapanmasıdır hesabın konusu. Ya yıllar? Onu da en güzel şu şarkı sözü anlatır: “Erken ağardı saçlar, yılların günahı ne?

Zamlardan bu yıl da başımızı kaldıramadık. “Çok güzel şeyler olacak” dediler. “Çok güzel günler göreceğiz” dediler. Olmadı. Donkişot’un bile hayal edemeyeceği günlerden geçiyoruz. İşçi, memur, emekli, dul yetim, yılların ezilenleriydi. Bu ne karamsarlık demeyin! Bundan sonra daha da koşulların ağırlaşacağını, kurulacak düzenin bize daha neler yaşatacağının belirsizliği de belli oldu. Umarım yanılan ben olurum.

Türkiye’de sosyal ve siyasal yaşam giderek bir karabasana döndü “Bilinmezliklerle” kuşatılmış durumdayız. Olayları, olguları ne kadar kontrol edebiliyoruz? Hangi olasılıkları öngörebiliyoruz? Hiçbir şeyi kestirmenin olanağı yok. Bahtımızın rüzgârına pupa yelken açmış gidiyoruz. Gidiyoruz ama nereye? “Ah, bunu bir bilebilseydik!” Yeni kuşaklar ülkelerini felaketlerle anımsayacaklar gelecekte…

Aslında derin çelişkiler ülkesinin “zavallı bireyleri” durumundayız. Hukukun üstünlüğüne inanmış ülkemde, yasal süreçler derin girdaplarla dolu. Akıntının neresinde boğulma tehlikesi geçireceğimiz gizemini hâlâ koruyor.

Geleneksel kültürümüzün en uç dışavurumu kadın cinayetlerini nereye koyacağız? Hem insafsız zamların, hem de hudutsuz harcamaların kıskacındayız. Hatta fakirle zenginin bile aynı vergiyi ödediği bir ülke olduk. Geçmişte “Ekmek bulamazsanız pasta yiyin” öğüdünü verenlere; ülkemizdeki ekmek kuyruklarını hangi iktidar reva gördü diye sormak gerekiyor…

OECD raporu bakın biz Türkler için ne diyor? “Türkler mutsuz; çünkü çok çalışıyor, az kazanıyor, çok vergi ödüyor.” Bu da mı yalan? Bir hafta içinde Türkiye ekonomisine olan güveni yeniden artırmak için yapılan bütün hamleler boşa gitti. Borsada Endekse Bağlı Devre Kesici Sistemi Devreye girdi. Borsamız Pay Piyasasındaki tüm sıralarda, Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasasında işlem gören pay ve pay endekslerine dayalı sözleşmelerde ve Borçlanma Araçları Piyasası Pay Repo Pazarı’nda işlemler geçici olarak durduruldu. Borsa çöktü. Dolar ve altın uçtu. Yaşanan olaylar nedeniyle yükselen dövizi frenleyebilmek için Merkez Bankası son 3 günde yaklaşık 23 milyar dolar satmış. Bu nedenle önümüzdeki dönemde enflasyon ve işsizlikte artış olabileceğine işaret ediliyor. Yoksullaşmanın artacağı, iktidarın uyguladığı ekonomik programdan beklediği sonucun ortaya çıkmasının imkânsız hale geldiği de ifade ediliyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde geçen yıl, ‘‘İnsan Hakları İhlalleri’’ nedeniyle en çok mahkum edilen ülke Türkiye olmuş. Basın özgürlüğü konusunda da 148. sıradayız. Yıllar geçip giderken yılların değerini bilirsek, ömrümüzün değerini de korumuş oluruz. Bu lafla değil; bilgiyle, eylemle ve sabırla gerçekleşir. Dilerim ki 1994 ve 2001 yılı krizlerinin yarattığı olumsuz sonuçlarla bir kez daha karşı karşıya gelmek durumunda kalmayız. Gelecek yıllar yeniliklere açık olsun diyorum. Ancak kamuoyu-medyada bunu bile engelleyecek haber ve yorumlarla dolu. Bireysel olduğu kadar, toplumsalda da böyledir bu. Bunun için iyimser olmak gerekir. Yine de umutlu olalım, karamsarlık içinde olsak bile…