Hatırlarsanız geçtiğimiz günlerde İstanbul'da Bakırköy’de bir hastanede üç damarının tıkalı olduğu belirtilen ve acilen anjiyo yapılması için özel hastaneye sevk edilen hastayla ameliyat masasında stent pazarlığı yapılmıştı. Sosyal medya ile basında yer alan görüntülerde hasta anjiyoya alındığı sırada da steril ameliyat ortamına önlemsiz giren hastane muhasebecisinin "15'e, 18'e ve 20'ye var." diyerek fiyat belirttiği anlar görülmüştü. Sizin anlayacağınız durum zıvanadan çıkmış…
"İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’’ olaya müdahil olmuş hiçbir vatandaşımızın sağlığı pazarlık konusu yapılamaz! diyerek işlem sırasında ilave ücret pazarlığına mani olmayan hekimler hakkında da İstanbul Tabipler Odasına bildirimde bulunulması kararı alındığı ifade edilmişti.
22 yıllık AKP iktidarı döneminde Devlet Hastanesi sayısı %23 artarken, Özel Hastane sayısı %184 arttı. ‘‘Paran varsa yaşarsın’’ mantığı ile insanlar ya özel hastanelere ya da kaderlerine terk ediliyor. İzmir Bayraklı'da bulunan İzmir Şehir Hastanesi hizmete gireli 1 yıl oldu. Ancak yeni yapılan hastanenin hali içler acısı. Atatürk'ün emriyle 1924 yılında Heybeliada’nın Güney’inde kurulan Türkiye’nin ilk pandemi hastanesi olan Heybeliada Sanatoryum’u 100 yıl sonra harabeye döndü. Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’nde hastaların yaşadığı mağduriyetler hep bahis konusu. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Vatandaşı ve hekimleri mağdur eden sağlık sistemindeki sorunların çözümü adına Meclis araştırması talebinde bulunulsa da bir türlü çözüm üretilemiyor.
Son yıllarda kamu hastanelerindeki sağlık hizmetleri konusunda ve vatandaşın muayene randevusu almadaki karşılaştıkları zorluklar konusunda şikâyetler giderek artmaktadır. Halk, bu sistemde doktor bulamadıklarını veya buldukları doktordan ise ancak haftalar veya aylar sonrasına randevu alabildiklerini ileri sürüyor. Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) ve ALO 182'den randevu alamayan veya randevusu aylar sonrasına verilen vatandaşlar özel hastanelere mahkûm bırakılmaktadır. Vatandaş artık kamu hastanelerinden hizmet alamaz duruma getirilmiştir.
Dev sağlık kompleksleri, Avrupa’nın en yüksek yatak kapasitesi, ileri tıp teknolojileri ve gelişmiş olanakları denilerek inşa edilen Şehir Hastaneleri arkasındaki gerçek ne? Şehir Hastaneleri, kim tarafından hangi şartlarla inşa ediliyor, kimler tarafından işletiliyor? Neden devasa yapılar olarak inşa edildiler? Hizmete girdiğinde hastalara şifa dağıtıyor mu? Hastaların sağlık hizmetlerine erişimini kolaylaştırıyor mu? Büyük hastanelerin içinde yeterli sayıda sağlık personeli var mı? Buralarda hekimlerin çalışma şartları ve hastaya ulaşım şartları iyileştirildi mi? gibi bir yığın soru cevap bekliyor.
Belki de en kötüsü Kırklareli’nin Pınarhisar ilçesinde beş hekimli bir aile sağlığı merkezi inşaatının temel atma töreninde söz alan Adalet ve Kalkınma Partisi Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam’ın konuşmasında “Memnuniyetsizlik varsa gidin sağlık personelinin gırtlağına yapışın, ben üzerime düşeni devlet olarak yaptım hizmeti vermeyen onlar diye de kışkırtırım” diyerek sağlık emekçilerini hedef göstermiş olmasıdır. Tam da bu zihniyet yüzünden her gün onlarca hekim ve sağlık emekçisi şiddete uğramakta, yaralanmakta, hayatını kaybedenler olmaktadır. Bu kışkırtmalar sonucu pek çok hekim ve sağlık çalışanı sağlıkta şiddet nedeniyle mesleğinden uzaklaşmakta, şiddet görmeyeceği branşlara, çalışma ortamlarına, ülkelere yönelmektedir.
Burada en büyük sorumluluk Türk Tabipleri Birliği’ne düşüyor. Tabi Sağlık Bakanlığı’na da! Büyük özveri ile kaldırılması imkânsız bir iş yükü altında çalışan hekimler ve sağlık emekçilerinin haklarını korumaya, bu sorumsuz açıklamayı yapan milletvekili ile ilgili yaptırımlar için girişimde bulunmaya, sağlık alanında yer alan tüm sorunları çözmek için birlikte mücadele etmeye çağırıyorum.