Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, birkaç hafta önce ilginç bir sözcük kullandı. Türkiye'deki tarım sektörünün sorunlarına değindiği konuşmasında çiftçinin çiftbozanlığa yöneldiğini söyledi. Çiftbozanlık, Osmanlı İmparatorluğu dönemini dahası neredeyse bir asır süren Celali isyanlarını anımsatır bizde.
Tarihçiler, bu dönemi Osmanlı'nın Duraklama devrinin başlangıcı olarak kabul ederler. En uzun süre padişahlık yapan ve Muhteşem Süleyman olarak anılan Kanuni Sultan Süleyman'ın hükmettiği 16. Yüzyılda artık büyümenin sınırlarına gelindiği, Viyana seferlerinden sonuç alınamadığı, içeride de sosyo-ekonomik sorunlara çözüm bulunamadığı için Kanuni ile birlikte yükselme döneminin sona erdiği düşünülür.
Maceraperest Portekiz ve İspanyol kaşiflerin 15. Yüzyılda başlayan arayışları sonucunda denizlerin önem kazanması ve Avrupa'nın alternatif ticaret yollarına kavuşmasıyla Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa ve Asya arasındaki en büyük ticaret güzergahı olan İpek Yolu'nun vergilendirilmesinden elde ettiği geliri kaybeder. İlginçtir, ekonomik açıdan ortaya çıkan bu gerileme düşünsel körelme ile paralellik arzeder. Örneğin, felsefe dışlanır, mantık itibar görmez, bilimsel düşünce kovulur. Sarayda haremlik selamlık uygulaması başlar, medreselerde dini eğitimi ağırlık kazanır, kadın sosyal hayattan tamamen çekilir.
Hepsinden önemlisi, 1575 yılında, III.Murat zamanında dönemin ünlü matematikçisi Takiyüddin er-Raşit tarafından kurulan rasathane, Şeyhülislam Kadızade Ahmet Şemsettin Efendi'nin fetvasıyla topa tutularak yıkılır. Şeyhülislam ''yıldızların gözleminin felaket getireceğini; göklerin sırlarını örten perdeyi kaldırmanın uğursuz bir haddini bilmezlik olduğunu; böyle bir gözlemevinin kurulduğu hiçbir devletin varlığını sürdüremediğini'' iddia edecektir. Ki, Kadızadeliler, Osmanlı ülkesinde kur'an ve sünnet dışında her türlü dini pratik ve inanışları bid'at kabul ederek reddedilmesi gerektiğini savunan İbni Teymiyye çizgisini benimserler. Örneğin, bu anlayışa göre ezanın makamla okunması, türbe ziyaretleri de bid'attır. Teşbihte hata olmaz, bugünkü Taliban-IŞİD zihniyeti gibi.
Avrupa, coğrafi keşiflerin de etkisiyle büyük endüstri devrimi çağına girerken, taassuba gömülen Osmanlı İmparatorluğu'nda vergi gelirleri azalan devlet, boşalan kasayı yeni vergilerle doldurmaya çalışır. Vergiler de ağırlıklı olarak esnaf ve çiftçilerden alındığı için ağır vergiler altında ezilen halkta hoşnutsuzluk başlar. Ya ürünün para etmemesi ya da hava koşullarının uygun olmaması nedeniyle yeterli kazanç elde edemeyen köylü, topraklarını bırakıp şehirlere yönelir. İşte bu kaçışa çiftbozanlık denir. Bütün düzen alt üst olur. Ağır vergi yükü altında ezilen halk, parası değer kaybeden devlet, düşen üretim, kuraklık, kıtlık, açlık... Öyle ki, bu yüzyılda yaşanan açlıkla ilgili yazılmış çok sayıda kitap vardır.
Tahmin edileceği gibi bu yüzyıl halk ayaklanmalarının da yüzyılıdır. Bozoklu Celal'in bıyığının kesilmesiyle başlar, ilerleyen zamanda medrese öğrencilerini, yeniçerileri, hatta paşaları da içine alacak şekilde farklı toplumsal katmanların dahil olduğu büyük bir toplumsal huzursuzluk ortaya çıkar. Bu 'büyük buhran' imparatorluğu içten içe çürütür.
Davutoğlu, 'üretici çiftbozanlığa gidiyor' derken işte bu geçmişi hatırlattı bize. Son 20 yılda Belçika büyüklüğündeki bir arazinin ekilemez hale geldiği, borcundan dolayı çiftçinin tarlasının, bostanının, traktörünün icralık olduğu düşünülürse, çiftbozanlık hatırlatması güncel değerini kazanmış görünüyor.