Önceki yazımızda ABD Dışişleri Bakanı Antaony Blinken’ın Türkiye’den başlayıp İsrail ve Arap ülkelerine uzanan ziyaret trafiğini ele almış...

Bu gezilerin ABD’nin İsrail’in Gazze katliamı ile daha da bozulan imajını değiştirmeye yetmeyeceğini Batılı araştırmacıların ağzından anlatmaya başlamış...

Ve bu çerçevede, İngiltere’nin en etkili siyasal ve kültürel dergisi olan New Statesman’da yayınlanan bir makale ye gönderme yapmıştık.

***

Önceki yazımızda bir bölümünü aktardığımız bu makalenin devamında şu saptamalar var: “ABD giderek daha fazla çıkmaza giriyor. Düşmanları, ABD'nin Irak ve Afganistan'da çoğunlukla zayıf silahlı isyancılarla savaştığı yirmi yıl öncesine göre daha güçlü ve sayıca daha fazla. Bugün Iraklı militan gruplar, İslam Devleti'ne karşı on yıl süren mücadelenin ardından savaşta sertleştiler ve modern karşı silahlara erişimleri var: intihar dronları, balistik füzeler, her biri yüzlerce kilo ağırlığında patlayıcı başlıklara sahip kısa menzilli Burkan ("Volkan") roketleri ve hatta İran veya Rusya'dan ihraç edilen modern hava savunma füzeleri. Lübnan'daki Hizbullah bile ABD Donanmasına karşı ciddi bir tehdit oluşturmaktadır; çünkü artık modern Rus Yakhont gemisavar seyir füzeleri gibi donanımlara sahiptir. Güç dengesindeki bu jeopolitik, ekonomik ve askeri değişimlerin sonucu, ABD'nin bölgedeki hakimiyetini ciddi şekilde zayıflatmak olmuştur. Sadece birkaç gün önce Yemen'deki (bölgenin en yoksul ülkelerinden biri) Husi isyancılar, Kızıldeniz üzerinde bir Amerikan MQ9 reaper insansız hava aracını düşürmek için hava savunma füzelerini kullandıkları bir video yüklediler.”

Makale daha sonra bir Amerikan insansız hava aracının satın alınmasının yaklaşık 32 milyon dolara mal olduğunu; buna karşılık onu düşüren İran üretimi füzenin maliyeti muhtemelen on ya da yüz binlerce dolarla ölçüldüğünü belirtiyor ve ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinin ilk kurbanı olan Irak’tan verdiği bir örnekle şöyle devam ediyor:

“Tüm Amerikalılar Irak'tan kovulana kadar rahat etmeyeceklerini kamuoyuna açıklayan Iraklı militanların silah altında on binlerce adamı var. Buna karşılık, bölgedeki daha korunmasız ABD üslerinde en fazla birkaç bin asker bulunuyor. Amerikan ordusu ciddi bir askere alma krizi yaşıyor ve ABD seçmenleri arasında derin ve yaygın bir savaş yorgunluğu duygusu var. Tüm bunlar bir araya gelerek Pentagon'a imkansız bir seçenek sunuyor: Eğer karşılık verirlerse, arı kovanına çomak sokmaktan başka bir şey yapmamış olacaklar. Kendisine karşı on binlerce, hatta yüz binlerce militanı harekete geçirme riskiyle karşı karşıyayken, gerçekten savaşmak için ne iradesi ne de sahada botları var. Ancak karşılık vermezlerse Ortadoğu'daki herkesin açıkça şüphelendiği şey, Amerikan üstünlüğünün öldüğü ve ABD'nin çamurdan ayaklar üzerinde duran, halsiz, zayıf bir dev haline geldiği doğrulanmış olacak.”

***

ABD/İsrail yanlısı Batılı gözlemcilerin gördüğü bu gerçeği ABD’nin yeminli düşmanı İran’ın sadık dostu Hizbullah lideri Hasan Nasrallah da görüyor ve şunları söylüyor:

“(ABD ve NATO) Ukrayna'da büyük bir zorlukla karşı karşıyalar. Bu çatışmanın (Gazze’deki çatışmanın) gelişmesini istemiyorlar.”

Bu tespiti yapan Nasrallah, kendi örgütünün İsrail’e karşı yürüttüğü füze savaşını yoğunlaştırırken Irak Başbakanı Sudani’ye, ABD güçlerine karşı mücadele için yeni bir fırsat olduğunu şu sözlerle anlatıyor: “Amerikalıları Irak'tan kovma fırsatı büyük bir nimet. Emin olun ki Irak'tan ayrılırlarsa Fırat'ın doğusundan da ayrılacaklar.”...

Nasrallah’ın, Hizbullah’ın son üç ayda İsrail’e yönelttiği saldırıların daha önce benzerinin görülmediğini vurguladıktan sonra söylediği şu sözler de önemli: “Eğer bu saldırılardan biri 1970 yılında gerçekleştirilmiş olsaydı, düşman Beyrut'u yerle bir ederdi. Ama artık yapamıyorlar. Denklem değişti. Topraklarımızın her santimetrekaresini özgürleştirmek ve düşmanın sınırlarımızı ve hava sahamızı ihlal etmesini önlemek için bir fırsatla karşı karşıyayız.”

***

Bu konjonktür, İsrail’e başından bu yana açık çek veren ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ı da etkilemiştir. Soğuk karşılandığı Türkiye ziyaretinin ardından gerçekleştirdiği Ürdün ve Katar ziyaretlerinden de aradığı desteği bulamayan bu zat, temaslarından sonra "Filistinliler Gazze'den ayrılmaya zorlanamaz; koşullar el verdiğinde evlerine geri dönmeleri sağlanmalı" ifadesini kullanmak zorunda kalmıştır...

Bu uyarılara rağmen İsrail Başbakanı Netanyahu, Gazze’ye yöneltilen saldırıların devam edeceğini söylemeye ve hastanelere, mülteci kamplarına bomba yağdırarak Gazze halkını göçe zorlamaya devam etmektedir...

Bu durum, tıpkı Ukrayna’da olduğu gibi bir süre sonra ABD ve Batılı devletlerle İsrail arasında da yeni çatlaklar çıkacağını göstermektedir.

***

Kısacası, ABD’nin gücü artık ne düşmanlarını korkutmaya ne de dostlarını ikna etmeye yetmektedir...

ABD Dışişleri Bakanı’nın son “nafile gezisi” bu gerçeği bir kez daha kanıtlamaktan başka bir işe yaramamıştır...

İçinde bulunduğumuz dönemin gerçeği budur ve ülkemizde iktidarıyla muhalefetiyle tüm siyasi aktörlerin bu gerçeği göz önüne alarak hareket etmelerinde sayısız yarar vardır.