Artık alıştığımız üzere bir festival daha iptal edildi. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, İslamcı dernek ve vakıfların tepkileri üzerine Hande Yener’in sahne alacağı konseri yapmaktan vazgeçti.
Aralarında TÜGVA, MÜSİAD, ÖNDER, İlim Yayma Cemiyeti, İHH, Eğitim Bir Sen, Anadolu Gençlik Derneği’nin de yer aldığı Balıkesir Sivil Toplum Platformu, festivallere karşı aleyhte kampanya başlatmıştı. 25 kuruluşun ortak açıklamasında sadece Balıkesir değil Türkiye genelinde etkinliklerin iptal edilmesi isteniyordu. Düzenlenen festivallerin gençleri “gayri ahlaki haram ilişkilere”, içkiye, isyana ve başkaldırıya yönlendirdiğini iddia eden platform, bu tarz etkinliklerin “Türkiye Yüzyılı”na zarar verdiğini ifade ediyordu. Depremi de bahane etmekten çekinmeyip tüm etkinliklerde kadın-erkek bölümlerinin ayrılmasını ve içki satışının yasaklanmasını istemekteydiler.
Bu dini muhtıranın muhatabı üstelik bir AKP belediyesi idi.
İnsanın tüylerini diken diken eden zihniyet, gemi azıya almış durumda herkese ayar vermeyi hak görüyor. Zannedersin ki, festivale giden herkes uyuşturucu çekiyor ve herkes ahlaksızlık peşinde koşuyor.
Balıkesir’deki konserin iptal edilmesi olayı yeni değil; daha önce yaşanmış pek çok örneği var. Zeytinli Rock Festivali’nden, Anadolu Fest’e Zonguldak Kozlu Müzik Festivali’nden, Munzur festivaline, Kazdağı Ekoloji Festivali’ne kadar artık alt alta yazıldığında uzun bir liste oluşturacak kadar onlarca konser ya da festival tarikat ve ve cemaatlerin hışmına uğradı. Sergiler basıldı, Mardin’de, Diyarbakır’da ünlü modacıların organize ettiği defileler yapılamadı.
Sistem çok basit çalışıyor aslında. Tarikat ve cemaatler, troller hemen aleyhte bir kampanya başlatıyorlar; ortalığı velveye verip, kişileri veya kurumları hedefe koyuyorlar, belediyeler veya valilikler de organizasyonları iptal ediyor. Yani tarikatlar tak emrediyor, seçilmişler şak yapıyor.
Tıpkı İstanbul sözleşmesinden çıkılması gibi…
Tıpkı, bürokrasideki atamalarda tarikat ve cemaatlerin söz sahibi olup, devletin kurumlarını parsel parsel bölüşmesi gibi…
Mesele çok açık… En az 150-200 yıllık bir geçmişi bulunan modernleşme, yenileşme sürecini durdurmak, farklı yaşam tarzlarını ortadan kaldırmak, müziği, edebiyatı, resmi, görsel sanatları bitirmek, bilimi, eleştirel düşünceyi yok edip her alanda dini esaslara dayalı bir devlet ve toplum düzenini kurmak…
Boğucu, o taassup dolu anlayışlarını hakim kılmak istiyorlar.
Bize vaat ettikleri hayat, cehennemden farksız… Sabah akşam anlattıkları cehennem zebanileriyle korku yaratıp, eğlencenin, gülmenin, neşelenmenin olmadığı tek tip bir yaşama bizi mahkum ederlerse çok rahatlayacaklar.
Ama bilmiyorlar ki, tahayyül ettikleri dünya insan fıtratına aykırı ve Türkiye’nin geçirdiği siyasal, sosyal ve kültürel tarihine de uymuyor. Çok kaba bir tahminle iki seçmenden biri, tarikat ve cemaatlerin bizlere reva gördüğü yaşam tarzına onay veriyor gözükebilir ama iki seçmenin bir diğeri de karşıt konumunda…