Başrollerini Şener Şen ve İlyas Salman’ın oynadığı Türk sinemasının klasikleri arasına girmiş yapıtı izlerken, kahkaha derecesinde güldüğümü fark ettim.

Oysa ilk izleyişim değildi…

Daha önce kim bilir kaç kez izlemiş, her seferinde de katıla katıla gülmüştüm.

Film sona erdiğinde hala gülümsüyordum.

Film bana eski günleri anımsattı.

Banker furyasının bulaşıcı bir hastalık gibi yurdun her köşesine yayıldığı günler geldi gözlerimin önüne…

Mantar gibi çoğalan bankerler, “ballı kazancın’’ sonunun nereye varacağını düşünmeyenlerin ya da hesap edemeyenlerin vezneler önünde oluşturduğu faiz alım kuyruklarını anımsadım…

Maaş kuyruğu gibi…

Yüz yatır, bin al…

Çalışmadan, çabalamadan.

Evini satan mı istersin, arabasını satan mı?

Gülücükler dağıtılarak başlayan maceranın sonunda ne ocaklar sönmüş, ne aileler dağılmıştı.

Ne zor günlerdi…

Acı dolu, hüsran dolu…

Şimdilerde durum farklı…

Bankerlerin yerini başkaları aldı adeta.

Seçim zamanı çıkıyorlar ortaya…

Kentin çeşitli noktalarında, cadde ve sokaklarda, bazı binaların ön cephelerinde asılı pankartlarda boy gösteren siyasetçiler, “gel bana’’ der gibi bakıyor gelip geçenlerin gözlerinin içine.…

Haber saati gelince de ekranlarda beliriyor benzer görüntüler…

İstekleri hiç değişmiyor:

“Gel bana…’’

Bol keseden bol vaat…

Atış serbest…

Aman adımlara dikkat edin…

Uçuk kaçık vaatlere de…

Bilo’yu hatırdan çıkarmayın…