Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, geçtiğimiz günlerde Sky News Arabia’ya Türkiye’nin Suriye politikasında geldiği son noktayı daha iyi değerlendirmemizi sağlayan bir demeç verdi...

Demecin bir bölümü bugünlerde oldukça popüler bir söylem haline gelmiş olan “normalleşme” ile ilgiliydi...

“Normalleşme”nin muhatabı ise artık olması gerektiği gibi “Suriye Devlet Başkanı” olarak kabul edilen Beşar Esad yönetimindeki Suriye hükümetiydi.

***

Bakan Fidan, demecinde, “Bölgedeki kardeş ve dost ülkelerle normalleştiğimiz gibi Suriye ile de belli noktalarda adımları tabii ki atmak istiyoruz, Cumhurbaşkanımız bu konuda en üst düzeyde zaten politika ilanını yaptı. Nedir o? Biz aramızdaki mevcut sorunları çözmek için her türlü diyaloğu her türlü seviyede Cumhurbaşkanlığı dahil olmak üzere yapmaya hazırız” ifadesini kullandı...

Yıllar sonra gelinen bu nokta hiç kuşkusuz olumludur; ancak “mevcut sorunlar” öyle ufak-tefek sorunlar değildir. On yılı aşkın bir süre boyunca iki ülke arasında yaşanan “gayri resmi” bir savaşın açtığı yaralar söz konusudur...

Bunların başında Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Türkiye tarafından desteklenen “Esad muhalifi” çeşitli güçlerin birleştirilmesiyle oluşturulan “Suriye Milli Ordusu”nun (eski ÖSO) Suriye’nin kuzeyindeki varlığı gelmektedir. Suriye hükümeti, sebebi ne olursa olsun “kendisinin izni ve talebi olmadan o ülkede asker bulunduran ve meşru hükümeti devirmek için yıllardır mücadele eden güçleri himayesi altına alan” bir güçle “ön koşulsuz” olarak müzakere masasına oturmayı reddettiğini bir çok kez açıklamış bulunuyor.

***

Bu konu, Bakan Fidan ile görüşen muhabir tarafından da dile getiriliyor. Muhabir, Suriye Hükümeti adına yapılan açıklamalarda “Türk askerlerinin Suriye’den çıkması için bir zaman çizelgesi” verilmesi talebini hatırlattığında Fidan şu cevabı veriyor:

“Bize şu ana kadar yapılmış herhangi bir şart yok. Zaten ortaya konan, bizim perspektifimizde olan sorunlar var, onların perspektifinde olan sorunlar var. Eğer zaten görüşmeden birbirimize şart koyacaksak görüşmenin bir anlamı yok. Görüşme dediğiniz şey medeni bir şekilde zaten bu sorunları çözmek için var, insanlar bunları çözmek için görüşürler.”

Gelinen noktada “alt seviyelerde” yapılan görüşmelerde hangi noktaya gelindiğini bilemiyoruz, ancak kısa süre önce Suriye Dışişleri Bakanlığı tarafından bu konuda yapılan açıklamada şu ifadenin kullanıldığı biliniyor: “Suriye Arap Cumhuriyeti, iki ülke arasındaki ilişkilerin normal seyrine dönmesiyle arzulanan sonuçlara ulaşılabilmesi için bu yöndeki her türlü girişimin net temeller üzerine inşa edilmesi gerektiğini ve bu temellerin başında da Suriye topraklarında yasa dışı olarak bulunan güçlerin geri çekilmesi ve sadece Suriye'nin değil Türkiye'nin de güvenliğini tehdit eden terörist gruplarla mücadelenin geldiğini teyit eder.”

***

Kısaca özetlersek, yıllardır karşıt kamplarda birbiriyle mücadele etmiş olan iki hükümet bugün gelinen noktada ilişkilerini normalleştirmek isteğinde birleşiyor, ama bu isteğin gerçekleşmesinin önünde aşılması güç engeller var...

Peki, bu engelleri aşacak ortak bir nokta bulunabilir mi?..

Bakan Fidan’ın yaptığı açıklamada böyle bir noktaya işaret ediliyor: Bölgedeki PKK/PYD varlığına son vermek.

***

Fidan açıklamasında, “Terörizm konusunun Suriye’den temizlenmesi gerekiyor” dedikten sonra şöyle devam ediyor:

“Özellikle PKK’nın işgal ettiği Arap toprakları var büyük ölçüde, ele geçirdiği petrol tesisleri var. Yani Suriye halkının kaynaklarını gasp eden bir örgüt var, yani bununla savaşıp bunun elindeki petrolü, enerji kaynaklarını alıp Suriye halkına geri vermemiz gerekiyor, çünkü bu insanlar kazandıkları parayla, çaldıkları servetle hem Suriye halkına karşı hem Türk devletine karşı muazzam bir savaş içerisinde.”...

Bu saptama ilişkilerin normalleştirilmesi açısından önemli; çünkü PKK bölgede ABD hesabına Türkiye ve Suriye hükümetlerine karşı bir vekalet savaşı yürütürken el koyduğu petrol ve enerji kaynaklarından elde ettiği gelirlerle silahlanıyor. Bu gerçek, iki hükümet arasındaki ilişkilerin normalleşmesi ve PKK’ye karşı işbirliğinin geliştirilmesi açısından objektif bir temel oluşturuyor.

***

Nitekim, Bakan Fidan söz konusu açıklamasında benzer bir örnek oluşturabilecek olan Türkiye-Irak ilişkilerine değinirken şunları söylüyor: “PKK Irak’ın her yerini kanser hücresi gibi sarıyor. Bu bizim sorunumuz olmaktan çıkıp Irak’ın bir milli güvenlik sorunu oldu. (...) Irak hükümetiyle biz bu konuda perspektif birliği içerisindeyiz, yani bölgenin silahtan arındırılmış, teröristlerden arındırılmış, çatışmadan arındırılmış bir yer olması lazım. DEAŞ de olsa bunlar yok edilmeli, PKK da olsa bunlar yok edilmelidir. (...) Sudani (Irak Başbakanı) hükümeti bunu yapmaya çalışıyor, biz de onlarla beraber bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz.”...

Burada dikkat çeken nokta şudur: Fidan Irak’ta PKK’ye karşı mücadele ederken Irak Hükümeti ile işbirliği gereğini açık bir şekilde belirtiyor. Buna karşılık, Suriye’de PKK’ya karşı mücadele söz konusu olduğunda “Suriye hükümeti” ile değil “Suriye halkı” ile işbirliği yapmaktan, PKK’nin el koyduğu kaynakları “Suriye halkına vermek”ten söz ediyor. O zaman da Suriye hükümeti yetkililerinde “Sözü edilen bu ‘Suriye halkı’ acaba Suriye Milli Ordusu adı verilen muhalifler mi?” kuşkusu doğuyor...

Bu kuşkunun giderilmesi, iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin açısından atılacak bir ilk adım olabilir.