Gerçeklik algımızı yitiriyoruz. Evet, kesinlikle iç açıcı bir giriş değil ancak bunun hepimiz gayet farkındayız. Yıllar sonra içinde bulunduğumuz ruh hali tahlil edildiğinde genel bir sosyolojik çöküşten ziyade psikolojik olarak ne kadar yıprandığımız konuşulacaktır.
Sürekli tuhaf haberler duymaktan normalimizin anormalleştiği bir dönemdeyiz. Şaşırmıyoruz, uzun süre tepki veremiyoruz çünkü bir yenisi daha ekleniyor. Ona tepki geliştirmeye çalışırken bir başkası ve daha nicesi...
Bu durumun bir çark halini aldığını ve toplumumuzda anksiyeteye karşı bir bağımlılık yarattığını düşünmekteyim. Bu bireysel olarak günlük hayatlarımıza da oldukça acı bir şekilde yansıyor. Modern çağın hastalığı diye itelenmeye çalışılan aslında neoliberal sistemin yarattığı insandır. İnsanımızın uzun bir süredir depresyonda olması tesadüfî değildir.
Bir imamın okla vurulması örneği üzerinden ilerleyelim. Bu haberi okuduğunuzda ne kadar şaşırdınız? Birileri su birikintisine basıp hayatını kaybettiğinde ne kadar şaşırdınız? Veya şöyle sorayım, şaşkınlığınız ne kadar sürdü? Bundan belki yıllar önce şaşırdığınız haberleri hatırlamanızı rica edeceğim. Herkesin aklına gelecek mutlaka bir iki haber vardır. Bu haberleri şimdi duysanız yine şaşırır mıydınız?
Yaşadığımız realite sanki bize ait değil. Bunun oldukça romantize edilmiş bir anlatım olduğunun farkındayım ancak bulunduğumuz depresyondan ve kaygı bozukluğundan kurtulmamızın yolunun kendi normalimizi hatırlamak olduğu kanaatindeyim. Biz nasıldık? Eskiden neler yapmaktan hoşlanırdık? İşte asıl sorular bunlar olmalı.
Kültürel çöküş ve bunalım alışkanlığı üzerimize yapışan bir hal aldığı takdirde bundan kurtulmamız kuşaklar alacaktır. Benlik algısını yitirmiş bir toplum olmaya sürükleniyoruz. Bu biz, eski biz değiliz...
Şaşırın efendiler! Şaşırın!