Sonunda el birliğiyle başardık… 40 yıl sonra Başkent'in Süper Ligde temsilcisi kalmadı.

5-10 yıllık futbol takımları Süper ligde adeta cirit atarken, Başkenti temsil eden 111 yıllık Ankaragücü ile 98 yıllık Gençlerbirliği, şanlı mazilerine yakışmayacak bir sezon geçirerek ikisi birden küme düştüler.

Bu Başkentli futbolseverler için ne kadar acı bir tablo… Kelimenin tam anlamıyla yastayız, yasta…

Hadi Ankaragücü başkanı Fatih Mert ile yönetiminin bir nebze olsun mazereti var. Gerçekten enkaz devralmışlardı. Aslında Sarı-Lacivertliler bir sezon önce de küme düşmüştü. Pandemi nedeniyle düşmenin kaldırılmasıyla önlerine yeni fırsat çıkmıştı. Ancak tüm kulüplerin olduğu gibi mali tablo faciadan da öteydi. Fatih Mert ve ekibi, adeta bir dilenci gibi çalmadık kapı bırakmadı. Son derece saygın iş insanlarının bu duruma kendilerini düşürmesini sineye çekmesi için yüreğinde çok büyük bir Ankaragücü sevgisinin olması gerekirdi ki bunun kanıtının da Başkan dahil çoğunluğunun tribünden gelmesiydi.

Yeni sezona yine sıkıntılarla girildi. Kulübün transfer tahtası kapalıydı. Toplanan gelirler güç bela eldekilerin kaçmamasına yetiyordu. İşin açıkçası teknik direktöre verilecek para dahi yoktu. Her zaman savunduğumuz gibi 'doğru adam' sıkıntılar yüzünden bir türlü bulunamıyordu. Bu sakın takımda çalışan teknik sorumluları küçümsüyoruz diye algılanmasın. Sezon öyle bir sezondu ki, çok dirayetli bir duruş gerekiyordu. Para yoktu, en büyük güç 12. Adam diye tabir edilen taraftar yoktu, para olmadığı için de takviye de yapılamıyordu. Üstelik lig, 21 takımlı olmasından dolayı 42 hafta gibi çok uzun bir maratona dönüşmüş zaman darlığı yüzünden de çok yıpratıcı olan ve de hiç alışık olmadığımız 3 günde bir maçlar oldukça fazlaydı. Bu da yetmezmiş gibi düşecek takım sayısı da 4'e yükselmişti. Sanki her şey sonun başlangıcı gibiydi. Sonra biraz daha durumlar düzeldi. Bu kez doğru adam arayışı başladı ve daha önce 3 kez takımı zor durumdan kurtaran Hikmet Karaman ile anlaşıldı. Başta ben olmak üzere herkes bu isimde hemfikirdi. 11 haftalık performans tablosu mükemmeldi. Ancak ne zaman bu iş bitti yanılgısı ve lakaytlığı baş gösterdi, işte o zaman tehlike çanları çalmaya başladı. Hele Denizli beraberliğindeki tablo, tükenişin habercisi gibiydi. Belki Fatih Mert ve ekibini bu noktada suçlu bulabiliriz. Keşke tehlikenin geldiğini fark edince Karaman'ı şok bir karar görevden alabilselerdi. Çok radikal bir karar olur ve çok da tepki çekebilirdi ama belki de kalan 6 maçta lazım olan 1 galibiyet ve bir beraberlikle elde edilecek 4 puanı toplayabilirdi.

Üzülerek öğrendik ki Başkan Fatih Mert yeni genel kurulda başkanlığa aday olamayacak. Çok zor zamanda kulübü aldı ve iyi çalışmalar yaparak belli bir noktaya da getirdi.

Gelelim Gençlerbirliği'ne…

Merhum İlhan Ağabeyin 70 milyonluk mirasını bir güzel tüketip, üstüne üstlük takımı en son Mart ayı verileriyle 117 milyon TL'lik borca sokan oğlu Murat Cavcav'ın doğrusu yatacak yeri yok. Birtakımı varlıktan bu kadar yoksulluğa düşürmenin üstelik, 12-13 milyonluk şahsi alacağını kurtarmak için baba yadigarı bir kulübü bırakıp gitme sevdası yüzünden koca çınarı bir asansör takımına çevirme başarısını (!) kolay kolay kimse gösteremez. Kendisini birkaç kez (hem konuştum hem de haber gönderdim) uyardım. Bu güzide camianın sağduyulu insanların görüşüne ihtiyacı var. Rahmetli babandan hiç mi ders almadın. Önemli bir konu olduğunda büyük- küçük demeden her kesimden insanları fabrikaya çağırır görüşlerini alırdı. Bunu iftiharla söylüyorum basından görüşlerine değer verdiği kişiler arasında ben de vardım. Buna Murat Cavcav da şahitti. Ama yapmadı. Akıl akıldan üstündür diye bir deyim vardır. Ama o kendi ve bir iki dostunun aklını herkesten üste tuttu.

Soncun ne olduğunu gördün mü sevgili başkan… Gençlerbirliği'ni çok seven insanların yüreklerini dağladın. Korkarım ki eğer aklıma hemen gelen Niyazi Akdaş gibi, Arda Çakmak gibi Kırmızı-karalara gönül verenler sahip çıkmazsa Gençlerbirliği'nin sonu; Eskişehir gibi, Sakarya gibi, Kocaeli gibi adlarını Türk futbol tarihine yazdıran kulüplerin sonuna benzemez…

Ah ahh… Gel de bu camianın değerli isimleri rahmetli Ayhan Sümer ve Ekrem Üstündağ'ı arama… Onlar olsaydı, İlhan Cavcav'ın emanetinin böyle yerlere düşürülmesine izin verirler miydi?