Ankaragücü’nün 22 yıllık Dolmabahçe kâbusu sürüyor…

En son 17 Şubat 2002’de rakibini yenme başarısını gösteren Başkent ekibi, 22 yılda oynadığı 17 lig maçının16’sını kaybedip, ancak birinde de berabere kalabilmiş…

Aslında Beşiktaş maçı öncesi ibre Ankaragücü lehineydi… Son 3 maçta 7 puan toplayıp, düşme potasından 6 puan farkla 13’üncü sıraya yükselerek rahat bir nefes almıştı…Üstelik sadece skor olarak değil, sergilediği olumlu futbol ile de rakiplerinin yüreğine korku salmıştı…

Beşiktaş ise bu sezon ne teknik ekipte ne de kadrosunda istikrarı sağlayamayarak, tarihindeki en kötü sezonlarından birini yaşıyordu. Büyük umutlarla takımın başına getirilen Fernando Santos’tan da beklediğini bulamadığı gibi oynattığı futbol ve aldığı sonuçlarla da camiada oluşan tepkiye de daha fazla dayanamadı… Son 5 maçta sadece 2 puan alabilen Portekizli hoca ile yollar ayrılarak, sezon sonuna kadar takım, 2’nci kez U19 Hocası Serdar Topraktepe’ye emanet edildi… Bunun dışında kötü dönemde bile Beşiktaş’ı sırtlayan en önemli silahlarından genç golcü Semih Kılıçsoy ile kaleci Mert Günok’un da aralarında olduğu sakatlık kervanındaki futbolcu sayısının 10’a yükselmesi de ev sahibi takım için önemli bir handikaptı.

Durumlar böyle olunca da müsabaka öncesi koşullar Ankaragücü lehine daha ağır basıyordu… Alınacak iyi bir sonuç; Dolmabahçe kabusunun sona erdirilmesi kadar, 23 Nisan’da bu kez Ankara’da yeniden karşı karşıya gelinecek Ziraat Türkiye Kupası yarı final ilk ayağı öncesi de moral yüklemesi açısından da büyük önem taşıyordu.

Bir tek kafaları karıştıran Emre Hocanın lige mi yoksa kupaya mı daha fazla önem vereceği sorusunun yanıtı aranıyordu. Sarı kart cezalısı olarak takımın başında sahaya çıkamayacak olan Emre Belözoğlu’nun, artık şekillenen ve son haftalarda yükselen formlarıyla dikkatleri üzerine çeken 11’i sahaya sürmesi, takımı daha da garanti altına alma düşüncesinin ağır bastığının göstergesiydi.

Maçta, teknik kadroda yapılan her değişikliğin ayrı bir motivasyon sağladığı gerçeğinin çok eksik Beşiktaş’ta vücut bulmasına bir kez daha tanık olduk. Büyük umutlarla alınan Ernest Muçi, 6’sı isabetli toplam 18 şutta; 3’ü isabetli ve tamamı ceza sahası dışından çekilen 5 şuta imzasını atması, hepsinden de önemlisi ilk golün de sahibi olmasıyla maçın seyrini değiştiren isimdi. Arnavut oyuncunun dışında Muleka, Gedson Fernandez ve Rashica da Beşiktaş’ın galibiyetine katkı veren isimlerdi.

Peki Ankaragücü ne yaptı? Aslında oyun olarak pek de aşağıda kalmadı. İstatiksel olarak da iyiydi… Rakibi kadar da şut (17) attı, 2 net pozisyon da buldu… Sonucu belirleyen tek fark, isabet kaydetmedeki yetersizlik oldu. Topa daha çok (%56’ya %44) sahip oldu, rakibinden de fazla (465’e 370) ve isabet oranı (%86) yüksek pas yaptı. Belki de hızlı kontratak silahını etkin kullanma fırsatını bulamadığı için rakibine skor olarak boyun eğdi.

Kaleci Bahadır, yenilen 2 gole rağmen 4 önemli kurtarış yaptı, 3 pozisyonu da uzaklaştırarak görevini yaptı. Radakovic de kritik müdahalelerle dikkat çekti. Takımın gol ayakları Ali Sowe ve Efkan Bekiroğlu isabetsiz 2’şer şut atabildiler. Morutan ise yine ofansif olarak en etkin futbolcuydu…1’i isabetli 4 şut çekti, bir şutu da direkten döndü.

İş yine kupaya dönünce Ankaragücü’nün içinden adeta bir canavar çıkıyor. İşte takımdaki bu değişim, gücünü aldığı büyük taraftar ile bütünleştiğinde nasıl sonuçlar verdiği harekesin malumudur… Zaten İstanbul’da son ana kadar müthiş taraftarıyla verdiği muhteşem destek ile de bunu kanıtladı… İki bini bulan güçle bu kadar oluyorsa Eryaman Stadının tıklım tıklım dolduğunda neler olabildiğine bu gözler çok tanıklık etti. O zaman bir yenisini daha görmek, dünyada çocuklarına bayram armağan eden tek lidere sahip olan bu güzel ülke başkentinin tek takımı olarak bu mutlu günün 104’üncü yıldönümünde Eryaman’da çite bayram yapmak için beklemeye gerek var mı?