Yeni yönetimle üzerindeki negatif enerjiyi atarak, bu sezon ilk kez arka arkaya aldığı 3 galibiyetle Play-off’a kalma ümitlerini tazeleyen Gençlerbirliği’ne Adanaspor karşılaşmasının ikinci yarısında yaşadığı kırılganlık doğrusu hiç yakışmadı…

2 Nisan’da Boluspor’u deplasmanda yenerek play-off hattına 8’inci sırada tutunan Başkent ekibi, 29’uncu haftaya girerken bu yoldaki rakiplerinin puan kayıplarıyla umutlarını iyice artırmıştı… 2’şer puan kaybeden takımlardan Bandırma’yı altına alma, Bodrum ve Kocaeli ile arasındaki makası daraltma açısından önemli bir fırsat yakalamıştı… Tek yapması gereken tehlikeli bölgeden kurtulma mücadelesi veren Adanaspor’dan hem de kendi evinde üstelik her geçen gün artan seyirci desteğiyle 3 puanı kapmaktı…

Aslında maça da çok iyi başlayan Kırmızı-siyahlılar, bu isteklerini rahatlıkla gerçekleştirebilecek bir oyun anlayışını sahada sergiliyorlardı. Taktik gereği topu rakibe bırakıp baskı sonucu kazandıkları toplarla süratle kontratağa çıkma düşünceleri sahada hayat buldu… Formayı kaptığı günden bu yana hiçbir maçını boş geçmeyen Melih, özellikle Amilton ve Azabueke ile uyum içinde olması ve birbirleriyle iyi anlaşmaları sonucu hem gollerine devam etti hem de daha uygun durumdaki arkadaşlarına verdiği paslarla egoist olmadığını da kanıtladı. Nitekim bu üçlünün iş birliği sonucu ilk yarıda 4 net pozisyon yaratıldı. Bunlardan birini genç yetenek Melih Bostan gole çevirirken, takımına yaptığı katkı sayısını 5 gol ve 3 asistle 8’e çıkarttı. Diğer 3’ünde de sırasıyla Akabueze’nin şutu üst direkte patladı, Melih karşı karşıya kaçırdı, Nzaba’nın orta şut karışımı şutunda da kaleci topu kornere atarak tehlikeyi önledi. Eğer bu net ataklar golle sonuçlanabilseydi, daha 36.dakikada skor 4-0 olur, konuk ekip de taca çıkardı. Ama ister şanssızlık ister beceriksizlik deyin ki ben buna katılmıyorum, olmadı. Üstelik öyle bir şey yaşandı ki iyiye giden her şey tersine döndü.

İlk yarının uzatma dakikasına kadar bir tek bir şut bulabilen Adanaspor, orta alanda yaşanan bir top kaybı sonucu kaleci Ertuğrul’un ilerde olmasını gören Dabo’nun 40 metreden attığı golle eşitliği yakaladı… Bu da bir anda maçın seyrini değiştirecek bir kırılganlığa, Sinan Kaloğlu’nun deyimi ile devre arasında gardlarının düşmesine neden oldu.

İşte benim 100 yıllık koca çınara yakıştıramadığım olay da bu… Elbette ki burada suçun büyüğü futbolcularda ama asıl üzerinde durmamız gereken, bunu giderecek önlemleri almakla yükümlü olan kişilerin sorumluluktan kaçmak için komik bahaneler uydurmaları.

Neymiş efendim, rakibin oyunu soğutmasına hakemler çanak tutmuş… Hadi diyelim yere yatmayla rakip, 5 bilemedin en fazla 10 dakika çaldılar… Üstelik bu futbolun doğasında da var… Avrupa’nın en iyi 5 liginde de buna defalarca tanıklık ediyoruz. Peki bu bahanenin ardına sığınanlara soralım, 8’i uzatmayla birlikte 53 dakika oynanan sürede siz ne yaptınız?

Hemen söyleyeyim… Bir tek pozisyona bile girmeden sizi oyalayan rakibinizi seyredip, sadece bir kez ciddi şekilde yine Melih- Amilton iş birliğiyle oluşan atakla rahatsız edebildiniz… Biri isabetli 4 şut (onlara da şut denilebilirse) çekebildiniz, gerisi de laylaylom…

Sevgili Sinan Hoca maçtan sonra “Neticesinde 2 puan kaybettik ama bir şey kaybetmedik. Biz hala sezon sonuna kadar hedefimizi kovalıyoruz. Play-off grubunun içinde olacağız’ diye konuşmuş… Hani derler ya kaçan balık büyük olurmuş diye. İnşallah kader, Gençlerbirliği camiasına Adana maçında “kaçan balık da çok büyüktü” dedirtmez…