Son çeyrek yüzyıldır en çok bu soru soruluyor siyasette. Ne geldiğimiz yeri hatırlıyoruz ne de gideceğimiz yeri biliyoruz. Bir hay huy içindeyiz. Neden derseniz? Çünkü günü birlik yaşıyoruz, bildiğimizden de şaşmıyoruz. Mesela: “Seçenler değişmediği için, seçilenleri de değiştiremiyoruz’’ diyordu Avukat Celal Ülgen.

***

Yazar Demirtaş Ceyhun şöyle yazmış: “İnsanoğlu, sadece insan soyunun sürdürülmesi için mi böyle dört elle sarılır yaşama? Kimi zaman bilincine varamadan? İçgüdüyle…”

Çoğumuzdaki mantalite de bu değil midir sizce? Belki de toplumsal çalkantılarımızın temelinde yatan da bu mu acaba?

Çünkü her şey insanla başlıyor, insan insana karışıyor ve insanda bitiyor. Şair şöyle diyor: “Her bir yaşam öyküsü, başka yaşam öykülerinin parçacıklarından oluşur” muş. Yaşamın gizi, yılların izi ayrıntılarda gizlidir” diyene de hak vermek gerekiyor.

***

Çocuklar büyüsün hele! Böyle diyerek büyüttük çocuklarımızı. Şimdilerde ise “torunlar büyüsün bir hele’’ diyerek çabalıyoruz. Aydın Hatipoğlu, ANASIZ isimli şiirinde şöyle diyor: “Bu bahar hüzünle açıyor çiçeklerini bademler / Japon gülleri mahzun/ Karanlık yapraklarına sarınıyor sarmaşıklar /Kırlangıçlar terk eylemiş yuvayı/ Öksüz bir seccade gibi şimdi gökyüzü /bulutlar almış gidiyor beyaz yemenisini/ ot bürümüş bahçesini anamın/ Bu bahar onsuz yaşanacak /Anasız.”

***

Kim ne derse desin siyaset, diplomasi ve ekonomi belirleyici faktörlerdir bir ülke için. Türk’e Türk’ten başka dostun olmadığı, bu dünya düzeninde bize düşmanca davranıldığı çok açıktır.“bu milletin 7 düvelle savaştığı” gibi hamasi sözler ise, bir çözüm getirmekten çok uzak…

***

Türkiye’nin en büyük sorunları arasında yer alan kadın cinayetleri her geçen yıl artarken, haber bültenleri ve gazetelerde erkek şiddetine maruz kalan kadınların sesleri yankılanıyor. Ancak çoğu zaman bu sesler duyulmuyor. Üstüne üstlük şimdi de çocuklar büyük tehlike altında. İşte bir aydır konuşulan Narin olayı, Tekirdağ’da tecavüze uğrayan iki yaşındaki çocuğumuz bunlara sadece iki örnek.

Kadınlar boşanmak istemek, çalışmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek bahaneleriyle, aslında kendi hayatlarına dair karar aldıkları ya da almak istedikleri için öldürülüyor. Cinayete kurban giden kadınların da öncesinde uzaklaştırma kararı aldırdıklarını duyuyoruz. Aslında birçok kadın kurtulmak için bir çaba veriyor. Ancak bu karar çoğu zaman işe yaramıyor mu ya da tek başına bu önlem yetersiz mi kalıyor diye düşünmekten de kendimi alamıyorum. Bu ne vahşet! En büyük düşmanımız cehalettir.