Anayasamızın 1’inci Maddesi’nde, Türkiye Devletinin bir Cumhuriyet olduğunun altı çizildikten sonra, 2’inci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri sayılmakta ve Türkiye Cumhuriyeti’nin “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olduğu ifade olunmaktadır.
Laic (Laique) sözcüğü, Latincedeki (laicus) ve Yunancadaki laikos (halka ait) sözcüklerinin Fransızcaya geçen şeklidir. Anlamı, 1. Din işleri alanına girmeyen, 2. Dinsel kuruluşlar dışındakiler (Laik devlet, laik hukuk, laik eğitim) gibi.
Cumhuriyetimizin, asla ödün verilmeyecek değişmez temel kurumlarından olan “laiklik”in Türk devlet ve hukuk sistemindeki açıklamaları da şöyledir:
• Laiklik; din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulmasıdır; bütün inançların devlet önünde eşitliğidir;
• Laiklik; insan haklarının güvencesidir; ulusal bütünlük ve iç barışın temel taşıdır;
• Laik devlet; din-inanç-düşünce özgürlüklerinde farklılaşanlar arasında bir “taraf” değildir; ortak güvencenin düzenleyicisidir;
•Laikliğin gereği, uygun zaman kesitinde, inanç dünyasının ve Diyanet’in sivil topluma devredilmesidir. Ancak, hep birlikte gördüğümüz gibi, Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar henüz buna elverişli olmadığı gibi, ne zaman elverişli olacağı da kestirilememektedir.
Atatürk, Tanzimatçıların “terkip” (Doğu ve batı kurumlarının birlikte yaşatılması) yolunu reddetti, seçimini “tercih”ten yana yaptı. Elbette bu tercih, Doğu medeniyetinin ortaçağı değil, Batı medeniyetinin yeni çağıydı. Bunun yolu bilimdi, ilimdi, irfandı. Anahtarı ise laiklik’ti.
Ancak laikliği elde etmek hiç de kolay olmadı. Bunun için uzun bir mücadele gerekiyordu. İşte, Atatürk bu uzun ve çetin mücadeleyi vermekten kaçınmadı… Bu mücadele, Cumhuriyeti inşa ederek verildi. Cumhuriyetin kurulması ve devrimlerin gerçekleştirilmesi, laiklik’in yerleşmesinden başka bir şey değildi.
Atatürk bu mücadele sürecinde hiçbir zaman din düşmanı olmadı. Dini kendi çıkarı için kullanan kim ise ona karşı mücadele verdi. Ve onları hiçbir zaman affetmedi. Tarikat ve cemaatlere, hurafelere ve batıl itikatlara dayanan gerçek olmayan sözde dine karşı amansız bir mücadele verdi. Onları hep sert bir şekilde uyardı ve gerçek tarikatın uygarlık tarikatı olduğunu söyledi:
“Efendiler ve ey Millet. İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır.” (Atatürk’ün Kastamonu konuşmasıdır)