Merhaba Sevgili Başkent Gazetesi okurları,

Bundan böyle haftada 2 gün bu sütunlarda birlikte olacağız…

Heyecanlıyım çünkü bu mesleğe, bir zamanların efsane Ankara gazetesi Barış'ta başlamıştım. Ondan sonra da sırasıyla Milliyet, Günaydın, Güneş, Fotospor ve Akşam gazetelerinde uzun yıllar (tam 43 yıl) muhabir, yazar, servis sorumlusu, haber müdürü ve Ankara temsilcisi olarak görev yaptım. Ama Barış gazetesinde aldığım mesleki tat duygusunu hiçbir yerde bulamadım. Çünkü Yerel gazeteciliğin gönlümde bambaşka bir yeri vardı. Oradaki amatör ruh, büyük üstatların önderliğinde sizi bambaşka bir yerlere taşıyor, bundan dolayı da yaptığınız işten büyük mutluluk duyuyordunuz. Tekrar bir yerel gazetede çalışmak beni o ilk günkü günlere döndürdü.

Her daim sporun içinde yer aldım. Olimpiyatlar başta olmak üzere dünyanın en büyük spor organizasyonlarını (Atletizm, Basketbol, Güreş, Halter, Judo vb. branşların Dünya -Avrupa şampiyonalarını) defalarca yerinde izleme şansı yakaladım.

Her ne kadar amatör branşlarla yoğrulduysak da futbol, tiraj -reyting avantajıyla da bizim de ana branşımıza dönüşüverdi. Tam 17 yıl boyunca birçok Ankaralı meslektaşımla birlikte Trabzonspor'u takip ettim.

Elbette ki Ankara'mızın güzide kulüpleri Gençlerbirliği ve Ankaragücü de hep rotamızdaydı. Gençlerbirliği'nin efsane başkanı rahmetli İlhan Cavcav'ın görev süresince de bu kulübün kongre üyesiydim. Bir Ankaralı gazeteci olarak da Ankaragücü'yle taraftarlarından başkanlarına kadar sürekli iletişim halindeydim.

Hatta Ankaragücü'nün yeni hocası Hikmet Karaman'ın en son görev aldığı 2009 yılında Cengiz Topel Yıldırım yönetiminde başkanın basın danışmanı oldum. Yönetimin basın sözcüsü ise şimdiki Başkan Fatih Mert'ti.

Pandemi belasının zora soktuğu futbolda Başkent temsilcilerimiz Ankaragücü ve Gençlerbirliği'nin bu sezon durumu hiç de parlak değil. Maddi imkansızlıklar yüzünden istenilen düzeyde kadro oluşturamayan kulüplerimizin sportif başarıları da beklentilerin çok altında kaldı.

Kadroların 12. adamı olan taraftar desteğinden yoksunluk da en çok da müthiş bir taraftara sahip olan Ankaragücü'nü olumsuz yönden etkiledi.

Tribünden gelen bir başkan olan Fatih Mert'in kulübü düzlüğe çıkarma konusundaki başarılı çalışmalarını yakından takip ediyorum. Doğrusu beni bayağı etkiledi. Özellikle teknik direktörlük konusundaki son tercihinde verdiği karar da çok isabetli…

Bu kulübe daha önce Cemal Aydın döneminde 2006 ve 2007 yıllarında iki kez gelerek takımı düşmekten kurtaran, son olarak 2009 tarihinde Cengiz Topel Yıldırım başkanlığında son 9 haftada ateşten gömleği giyerek, aldığı 5 galibiyetle, takımı 39 puanla 13.sıraya çıkartıp kümede tutma başarısını gösteren Hikmet Karaman'ı yeniden ikna etmesi, bence en olumlu icraatı oldu.

Her göreve geldiğinde Ankaragücü'nü küme düşmekten kurtaran ve bunu 3 kez başaran Hikmet Hoca için bu duruma çok uygun olan bir atasözümüzü 'Başın düşerse dara, Hikmet Karaman'ı ara' şeklinde uyarlamadan kendimi alamadım.

Kayseri deplasmanı Hikmet Hoca'nın ilk maçıydı. 6 puanlık bu mücadeleden 75 dakikasını bir kişi eksik oynamasına rağmen yenilmeden bitirmek, büyük bir başarı… Elbette ki hocanın elinde sihirli bir değnek yok, takıma henüz adapte olamadı. Ama ben inanıyorum ki Hikmet Karaman, daha önceleri yaptığı gibi yine Ankaragücü'nün kurtarıcısı olacak. Üstelik bu kez önünde sadece 9 hafta yok tam tamına 17 maç var…