Küresel ısınma, çevre felaketleri, kasırgalar, "en soğuk kışlar" yahut "en sıcak yazlar" şeklinde iklimin gün geçtikçe radikal bir hâl aldığının artık az ya da çok her vatandaş farkında...
Küresel ısınma diye tabir edildiği için ise bazı yanlış anlaşılmalar sürekli gündeme gelmekte. Örneğin," Madem küresel ısınma var bu havalar nasıl bu kadar soğudu? Bakın tufan gidiyor bildiğin, yağmurdan sel oluyor nasıl küresel ısınma var ?"diyen bir kitle de mevcut. Oysa özünde bu iklim krizleri, insanların rahat yaşayamayacağı hava koşullarından ibaret. Bir anda aşırı ısınma, soğuma, yağış gibi etkiler insan yaşamını etkilediği gibi, temiz su kaynaklarını ve tarımı da doğrudan etkilemektedir.
Birleşmiş Milletler Paris Antlaşması ile bu krizlerin önüne geçmek adına önemli bir adım atmış ve ülkeleri belirli tedbirler almaya zorlamıştır. Burada en çok iş elbette üreticilere düşse de bireysel olarak alınan tedbirler de oldukça önemli.
Özellikle karbon salınımı konusunda inanılmaz hassas bir dünyaya giriş yapmaktayız. Gelişmiş ülkeler çoktan endüstrilerini bu sanayi alanlarına kaydırdılar bile, daha doğrusu çevre dostu ürünler üretilip satılmaya başlandı desem daha doğru olur. Bu alanda çoktan dünya devi olan firmalar mevcut.
Türkiye ise bu yeni sanayileşme tipinde ne yazık ki oldukça geride. Avrupa'daki çevre tedbirleri en düşük 3 ülke arasında yer alıyor. Bu durumdan kaçamayacağımız aşikar, bugün olmazsa yarın bu çevre dostu ürünler alınacak ve kendini yenileyebilir, sürdürülebilir kaynaklar daha da popüler hale gelecekler. Bu anlamda sanayi alanlarının tekrar iklime göre yeniden düzenlenmesi gerekmektedir, gerektiği durumda bu alanlara destek verilmelidir. Dünyanın geleceği kesinlikle kullan at prensibinde yatmamaktadır ve bizler de bunu er ya da geç anlayacağız.