Sağlıkta şiddet haberlerine bir yenisi daha eklendi. Konya Şehir Hastanesi'nde Kardiyoloji Uzmanı Ekrem Karakaya, bir hasta yakını tarafından başından vurularak öldürüldü. Doktor olmanın ötesinde genç bir insanı kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Hekimler ayakta, meslek kuruluşları öfkeli…

Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet artık sıradan vakalar haline geldi. Gün geçmiyor ki, bir hastanede yaşanan şiddet görüntüsü sosyal medyaya düşmesin.

Ne yazık ki, çarpık sağlık sisteminin mağduru konumundaki hasta ve hasta yakınları, bu sistemi yaratanların politikalarını sorgulamak yerine hekimleri, hemşireleri hedef alıyor. Daha önceki bir yazımda da bahsettiğim üzere AKP, Sağlıkta Dönüşüm Programı'nı uygulamaya koyarken bildiğimiz o kamplaştırma siyasetini burada da hayata geçirdi. Kendisini, yıllarca mağdur edilen hastaların yanında konumlandırırken sağlık çalışanlarını da çok para kazanan, çalışmaktan kaçınan kişiler olarak anlattı.

Mutlaka hatırlanacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir iki ay önce yaptığı konuşmada hekimlerin aldığı maaşın nasıl da yüksek olduğunu ballandıra ballandıra anlattı; yurt dışına giden hekimler için de 'giderlerse gitsinler, biz de yeni yetişen öğrencilerle devam ederiz' dedi.

Mesele tam da bu anlayışla ilgili… Yetişmiş doktorlar, yoksullaşma, ağır çalışma koşulları, sağlıkta önlenemeyen şiddet, itibarsızlaştırma gibi nedenlerle çareyi göç etmekte buluyor. İmkanını bulan yurtdışına çıkıyor ya da özel hastanelerde çalışmaya başlıyor.

Türk Tabipleri Birliği'nin (TBB) verilerine göre bu yılın haziran ayında 229 doktor yurtdışında çalışabilmek için 'iyi hal belgesi' almış. Yılın ilk altı ayında bu belgeyi alan doktor sayısı ise 1171… Düşünün, sadece bu yılın altı ayında binin üzerinde doktor, sağlık sisteminden çıkmış… Dolayısıyla hastanelerde pek çok bölümde doktor bulunmuyor. Devlet hastaneleri boşalıyor ve genel cerrahi, kardiyoloji, beyin cerrahi gibi ağır branşlarda tedavi imkanları giderek daralıyor. Giden hekimlerin yarattığı boşluk öyle kolay kolay doldurulamayacağına göre kalanlar daha fazla çalışmak durumunda oluyorlar.

Sağlıkta kuşkusuz ki altyapı önemlidir ancak ondan daha kritik olanı iyi yetişmiş, tıbbi birikime ve tecrübeye sahip deneyimli kadrolara sahip olmaktır. İyi bir sağlık sistemi, nitelikli kadroların varlığı ile mümkündür. Türkiye'de, bu birikim ve tecrübe heba ediliyor işte…

İster bir hekime, ister bir öğretmene ister bir işçiye olsun, şiddet hiçbir şekilde mazur görülemez ve mutlaka caydırıcı düzenlemeleri gerektirir. Var olan yasanın yeterli olmadığı aşikar. Yeni bir yasaya ve cezaların artırılmasına ihtiyaç olduğunu hekimler ve meslek kuruluşları ifade ediyor. Ancak, meseleyi sadece cezai yönden değerlendirmenin de uzun vadede faydası olmayacaktır. Hastanın tedavi süreçleri iyileştirilmedikçe belki şiddet azalır ama bitmeyecektir.

Çünkü, Türkiye'de nitelikli sağlıklı hizmetine erişim sorunludur. Randevu alamama, randevuların 5-10 dakikalık bir süreye sıkıştırılması, bu sürede doğru düzgün muayenenin yapılamaması, hastanın derdini anlatmaya dahi fırsat bulamaması, istenen gereksiz tetkikler, hastaları canından bezdiriyor.

Dünyanın neresinde böyle bir sistem vardır? 5-10 dakika içinde hastayı dinleyecek, muayenesini yapacak, tetkiklerini inceleyip, teşhis koyacak ve buna uygun bir tedavi belirleyecek bir sistem mümkün müdür? Değil. Haliyle, hasta muayene süresi yeterli olmadığı için teşhis ve tedavi tam isabetli olmamakta şikayetleri devam ettiği için hasta defalarca gidip gelmektedir. Canı yanan hasta ve hasta yakınının psikolojisi bozulmasın da ne olsun?

Değil bir hastanın tedavi olması, sağlıklı insanı bile hastalandıracak bir sistem içerisinde hasta da hekim de mağdurdur. O halde hekimleri günah keçisi ilan etmeyecek bir politik bilinç elzemdir. Aksi, 'eşeğini dövemeyen semerini döver' atasözündeki gibidir.