Şu Gençlerbirliği'nin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi…

Dert bir değil ki… Gençlerbirliği'ne gönülden bağlı olan dostlardan kiminle görüşsem, 'Bir dokun bin ah işit' misali, neler neler anlatmıyorlar ki… Ortak nokta Murat Cavcav yönetiminin bıraktığı enkaz…

Menajerlerin insafına ve yönetimine bırakılmış transfer politikaları yüzünden borç azalacağına her geçen gün biraz daha artıyor.

Hariçten gazel okuyanlar, 'o gitsin, şu gitsin' diye ahkam kesenler, 3 kuruşuna kıyıp da maça dahi gitmeyenler, söylesinler bakalım bu kulüp nasıl ayakta duracak.

Çoğu da biliyor ki Gençlerbirliği ara transfer yapamaz. Çünkü transfer yasağı var. Şu anda 15 milyon TL lazım ki transfer tahtası açılabilsin… Tabi bu parayı bulup da ödemeler yapılıncaya kadar yeni borç ödeme dosyaları gelmezse.

Yine iş geldi Niyazi Akdaş ve yönetiminin vereceği paraya dayandı durdu. Gerçekten Allah razı olsun onlardan… Ya kulübe sahip çıkmasalardı. Kim bu kadar borcu ödeyip takımı ayağa kaldırabilirdi ki?

Takımı anlatmaya bilmem gerek var mı? İçi boşaltılmış, borç batağındaki kulübün nasıl bir kadro oluşturulduğu da gizli saklı bir durum değil. Altyapıya dayalı bir sistemle sayıca tamamlanmaya çalışılan bir kulüp… İnce eleyip, sık dokunarak eldeki imkanlar ölçüsünde yapılan transfer ortada. Hazırlık kampı yapılamadı, yeni transferler takıma geç katıldı, uyum sorunu had safhada iken burada bir kadro istikrarı sağlamak, şapkadan tavşan çıkartmayla eş değer bir durumdu. Hasbelkader takımda kalanlara da bir miktar iyileştirmeler, alt yapıdan takviyeler yapıldı. Bu da ayrı bir yazı konusu da sadece menajerlerinin 'Şu takım istiyor, bu takım istiyor' oyunlarıyla uzatılmayan sözleşmelere değinelim. Dolduruşa gelen genç futbolcular da takım bulamayınca da takıma küsüyorlar. Bu kafadaki futbolcular ayrıca 'Nasıl olsa birkaç ay sonra serbest kalacağım diye kapris üstüne kapris yapıyorlar. Kadro dışı kalınca da kendilerince bir gündem yaratmaya çalışıyorlar.

İlk 4 hafta sadece alınan 1 puan vardı. Bu arada Metin Diyadin önderliğindeki teknik kadro, çalışma eksikliğini gidermek, hazırlık süresini azaltarak takımı ayağa kaldırmak, kadro istikrarını sağlamak için ellerinden geleninin fazlasını yaptılar.

Sonra gelen bir çıkış yakalama süreci. Son 6 maçta alınan 4 galibiyet, bir beraberlik ve bir yenilgiyle toplanan 13 puan doğrusu herkesi umutlandırmıştı ta Keçiörengücü maçına kadar. İstanbul yenilgisi o kadar yankı yapmadı. Sakatlıkların da etkisi vardı ama Başkent derbisinde alınan sonuç kadar futbolcuların isteksiz tutumlarıyla ortaya konulan kötü futbol da dikkat çekti.

Dünyada Türkiye'de oynayan yabancı oyuncular kadar sorun çıkartanına pek rastlanmaz. Başka ülkede yapsalar anında kapı önüne konur. Ama bizde öyle mi ya… Hele Gençlerbirliği gibi takımlarda alternatifsiz olduklarını hissettikleri anda nazlarına dayanılmaz.

2'si orta saha olmak üzere 7 yabancısı olan Başkent ekibinde kendi kendine küsen, sakatlanan veya formsuz 2 futbolcu olursa orta saha ve ofans bloklarında dengeler alt üst oluyor.

Zor koşullardaki Gençlerbirliği için borçlar bitene kadar ayakta kalmaktan başka çaresi yok. Bunun da tek bir yolu eldeki kadroyla:

'Savaşmak, savaşmak ve savaşmak'