“Uluslararası alanda yaşanan güncel gelişmeler” dediğimizde ilk aklımıza gelenler Gazze savaşı, bu savaşın ABD ve NATO’nun Ukrayna’da yürütmekte olduğu savaşla ilişkisi, savaş sırasında İsrail’in uyguladığı göç politikasının bir soykırıma dönüşmesi, İsrail’in ABD politikasındaki vazgeçilmez yeri gibi olaylar oluyor...
Güncel gelişmeleri anlayabilmek için ise zaman zaman olayların arka planını ortaya koyan kitaplara kısaca da olsa bir göz atmak gerekiyor...
Bu kitaplardan biri, ABD’nin 20 Mart 2003’te Irak’ı işgalinden hemen önce, 2002 yılında Fransa’da yayınlanan ve ertesi yıl İletişim Yayınları arasında Türkçe olarak çıkan bir kitap:
“Kaos İmparatorluğu”.
***
Alain Joxe isimli bir sosyolog ve strateji uzmanı tarafından yazılan kitap “Soğuk savaş sonrası dönemde Amerikan tahakkümü karşısında cumhuriyetler” alt başlığını taşıyor. Burada kast edilen “cumhuriyetler” ABD’nin “küresel efendi” rolünü üstlendikten sonra hizaya getirmeye çalıştığı ulusal devletler...
Türkiye de bu devletler arasında yer alıyor...
Yazar, kitabın konusunu şu sözlerle tanımlıyor:
“Bu kitap, ayrıntılar hakkında yazılmış bir kitap değildir. Körfez Savaşından bu yana geçen yıllar hakkında bir durum değerlendirmesi yapmak 11 Eylül’den çok önce bile önem taşıyordu; çünkü petrolcü Başkan Bush’un iktidara yükseldiği bulanık koşullar, İsrail-Filistin barış sürecinde görülen bozulma, Rusya-NATO’nun Orta Asya’ya doğru uzanması, Taliban rejiminin haksızlıkları ve zulümleri; tüm bunlar, Büyük Ortadoğu’nun Doğu-Batı/Kuzey-Güney kavşağında çıkabilecek karışıklıkların sezilmesine yol açıyordu.”...
***
Fransa Dışişleri Bakanlığı ile yakın ilişkileri olduğu anlaşılan Alain Joxe (kitabın Türkçe yayımlanmasına Fransa Kültür Bakanlığı da katkıda bulunmuş), kendi ülkesini de “kaos imparatorluğu” olarak tanımladığı ABD’nin hedef aldığı cumhuriyetlerden biri olarak görüyor...
Yazar, bu sisteme karşı direnişin meşru biçiminin “toplumsal cumhuriyet” olması gerektiğini, ABD’nin dünyayı fethetmeye, boyun eğdirdiği halkların sorumluluğunu üstlenmeye çalışmadığını, “küreselleşme” adına zenginler ile yoksullar arasındaki farkın büyümesine, uluslararası köksüz bir ‘kast’ın ortaya çıkmasına ve sonu gelmeyen savaşların çoğalmasına yol açan dünya çapında bir tahakküm sistemi kurmaya çalıştığını savunuyor...
Daha sonra “bu teşebbüsünün yenilgisinin (çok yakın olmasa da) kesin olduğu” sonucunu çıkarıyor...
***
Kitapta, kaos imparatorluğunun ideolojisinin “medeniyetler çatışması” tezinde dile geldiği belirtildikten sonra Samuel Huntington tarafından formüle edilen tez şu sözlerle tanımlanıyor:
“(Medeniyetler Çatışması” tezi) çatışmaların artık devletler arasında, Kuzey ile Güney arasında ya da toplumsal sınıflar arasında veya kapitalizm ile komünizm arasında değil, hatta genel olarak ekonomik çıkarları amaçlayarak da değil, uygarlıklar arasında meydana geleceğini öngörür.”...
Burada Huntington’un sözünü ettiği uygarlıkların en önemlilerinin Protestanlar, Katolikler, Yahudiler tarafından temsil edilen “Batı medeniyeti” (bir başka deyişle “Hıristiyan-Yahudi uygarlığı) ile daha az kurumlaşmış olan Müslümanların, Moskova patrikliğine bağlı olan Ortodoksların ve Tao-Konfüçyüsçülerin uygarlıkları olduğunu hatırlamak gerekiyor.
***
Huntington’un yaklaşımını “dinsel ırkçılık ile Doğu’ya duyduğu antipatinin tuhaf karışımı” olarak niteleyen yazar, daha sonra onun 1996 yılında kendi paradigmasına yeni bazı açıklamalar getirdiğini, bu açıklamalarla yaklaşımının “teo-stratejik” (dinsel-stratejik) yanını güçlendirdiğini belirtiyor; ardından “dinsel ırkçılık ile Doğu’ya duyduğu antipatinin tuhaf karışımının onu ‘Batı Hıristiyanlığı’na bağlı olmayan her şeyi deli bir cerrah gibi Avrupa sitesinden kesip çıkarmaya yönelttiğini” söylüyor...
Bu yaklaşımın vardığı sonucu ise şöyle özetliyor:
“Sonuç, NATO ‘Batı uygarlığının’ güvenlik organizmasıdır. Tarih, din ve kültür bakımından Batılı olan devletler eğer isterlerse NATO’ya katılabilmelidir. Pratik olarak Visegrad devletleri (Çekya, Macaristan, Polonya ve Slovakya), Baltık devletleri (Estonya, Letonya, Litvaya, İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka ve İzlanda), Slovenya ve Hırvatistan eğer isterlerse NATO’ya katılabilirler; ama tarihleri boyunca Müslüman ya da Ortodoks olmuş ülkeler katılamazlar. Sırplar, Bosnalılar, Arnavutlar, Romanyalılar, Ukraynalılar ve Yunanlar dışarı!”
***
Bu sözler, Rusya ile savaşan Ukrayna’nın NATO’ya katılma konusundaki ısrarının neden reddedildiğine ve son zamanlarda ABD’nin önde gelen yayın organlarında “Türkiye’yi NATO’dan atalım” çığlıklarının neden yükseldiğine ışık tutuyor...
“Ya İsrail!” derseniz...
“Kaos imparatorluğu”nun gerçek dini “Yahudi Hıristiyanlık” yani “Evangelizm” olduğu ve Ortadoğu’da sağlam bir üs noktası oluşturduğu için İsrail “NATO’nun Ortadoğu’daki uzantısı” olarak niteleniyor ve ABD açısından “vazgeçilmez” bir müttefik olarak görülüyor.
(Devam edecek)