Ekmeği yakındaki bakkaldan değil de fırından almak istedim. Daha tazecik oluyor fırından alınca. Dahası, belki farklı bir ekmek alırım. Ramazan ayı olmamasına karşın pide bile vardır belki… Böyle düşündüm… Yürüdüm fırına dek… Vardım ki iki kuyrukla karşılaştım. Şaşırdım buna. Niye iki ayrı kuyruk olurki?
Daha kısa olan kuyruğa girdim. İki üç kişiydiler çünkü. Hemen gelirdi sıra. Gerçekten pide de vardı. Tezgahtaki adama parayı uzatırken sordum:
'Bu yan kuyruktakiler ne bekliyor?'
Hani, birazdan farklı bir ekmek ya da ne bileyim börek falan çıkacak da özellikle onu mu bekliyorlar diye düşünmüştüm.
Tezgahtaki adam dedi ki:
'Abi orası 'Askıda ekmek' kuyruğu…'
Baktım, giyimlerinden yüzlerindeki çizgilere dek belliydi yoksullukları… Başta ayrımsamamıştım bunu.
Tezgahtaki adama, verdiğim paradan bir de 'askıda ekmek' parası kesmesini söyledim. Öyle yaptı. Yandaki kuyruktan bir kişi daha eksilecekti böylece…
***
Zeze'yi anımsadım… Yoksul mu yoksul bir ailenin çocuğu olan Zeze'yi…
Öğretmeni ona ara sıra para veriyordur… Kremalı börek alması için…
O öğretmen bir gün, 'Sana her gün para verebilirim' dediğinde ise 'Sizden her gün para alamam' der.
'Neden?' sorusunun yanıtı şudur:
'Çünkü kahvaltı edecek parası olmayan başka çocuklar da var.'
Sonra, kendinden de yoksul bir arkadaşından söz eder öğretmenine:
'Dorotilia benden de yoksul. Zenci ve çok yoksul olduğu için öbür çocuklar onunla oynamayı sevmiyorlar. O da hep bir köşede oturuyor. Bana aldığınız böreği onunla paylaşıyorum.'
***
Öğretmeninin verdiği parayla aldığı böreği kimsenin yüz vermediği yoksul Dorotilia ile paylaşan Zeze, bir roman (*) kişisi. 'Günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü' olarak sunulan bir romanın kişisi. Özet olaraksa 'sevgisiz bir yaşamın hiç bir anlamının olmadığını' söyleyen bir romanın…
Bu romanı ilk okuduğumda, tam da yazımda alıntıladığım bölümü bitirince ara verip günlüğüme (17 Kasım 1983) şunları yazmışım gecenin ileri saatlerinde:
'José Mauro De Vasconcelos'un 'Şeker Portakalı' adlı romanını okuyorum. Zeze'ye hayranım. Yoksul Noel akşamındaki duyarlığına, öğretmeninin verdiği parayla aldığı böreği, kendinden daha yoksul olan zenci kız Dorotilia ile paylaşan Zeze'ye… Böylesine küçücük bir çocuğun, yoksulluk karşısındaki direncini sevdim.
Roman bitmedi daha… Zeze, neler yaşayacak? Uyumasam mı?'
Kitabı okumayı bitirdiğimde ise şu notu düşmüşüm günlüğüme:
'Sanırım bu kitabı defalarca okuyacağım.'
Öyle de oldu!
Bugünlerde yine okuyasım var…
***
Kitabı yeniden yeniden okuma arzusu bir yana hep anımsadım Zeze'yi…
Bunda biraz da yaşamın etkisi var. Yoksulluk ve insana acı veren görüntüleri o kadar çok çıkarıyor ki yaşam karşımıza…
Son örneklerden biriydi, ülkesindeki savaştan Türkiye'ye kaçmış bir ailenin henüz sekiz yaşındaki çocuğunun şehir içi yollarda, yaya geçitleri ya da kesişen yollar nedeniyle ışıklarla dur işareti verilen bölgelerinde yol ortasına atıp kendini cam silmesi, kağıt mendil satması… Ve bir kamyonun lastiği altında ezilivermesi sonra…
Şu 'askıda ekmek' uygulamasının, o kamyon tekeri altında ezilen çocuk görüntüsünden ne farkı var?
Gel de anımsama Zeze'yi!
Keşke ülkenin / ülkelerin ekonomik yazgısını belirleyen yöneticiler de okumuş olsa ve hep anımsasa…
Zeze'yle duygulanmış insanlar yönetse ülkemizi, ülkeleri…
Cam sileceğim derken teker altında ezilmezdi bedenleri çocukların…
Gerek kalmazdı 'Askıda ekmek' uygulamasına…
___________________________
(*) José Mauro de Vasconcelos, 'Şeker Portakalı', Türkçesi: Aydın Emeç, e Yayınları, Üçüncü Baskı: Nisan 1979, İstanbul.