'Para her şeydir!' der bazı insanlar, 'Paranın satın alamayacağı şey yoktur, insan dahil…'

Eklerler:

'Her şeyin ve herkesin bir fiyatı vardır, o kadar!'

Doğrudur!

Çünkü dünya tarihinde de, Türkiye tarihinde de, hele ki şu kötü yeni yüzyılımızda bunun çok örneklerini gördük. İnsanlar satıldı! Gönüllü olarak…

Çünkü işin ucunda para vardı. Boğaza bakan villalar vardı.

Satıldılar.

Villalarının bahçesinden denize bakarak keyif yapmanın güzelliğine sattı onurlarını…

Ne çok insan…

Üstelik adları aydın, 'münevver', akademisyen, gazeteci, yazar, şair falan diye anılıyor…

Hala…

***

'Para her şeydir!' der bazı insanlar, 'Paranın satın alamayacağı şey yoktur, insan dahil…'

Eklerler:

'Her şeyin ve herkesin bir fiyatı vardır, o kadar!'

Doğru değil!

Çünkü ne yapılsa satın alınamayan insanlar var…

Nice kişinin hayal edemeyeceği paralar teklif edilir de susması için, 'Ben kalemimle mutluyum!' der… İter önüne serilen para bahçesini öteye…

'Ben kendi derme çatma kulübemde, bahçemde kendi yetiştirdiğim güllerle, çiçeklerle mutluyum' der.

Parayı değil, mutlu olmayı seçer…

Villalarının bahçesinden denize bakmanın keyfini değil, 'mutlu' olmayı…

***

Bunları hep söylerim de…

Şimdi niye anımsadım?

Duydum ki Mamak'ta bir okulun adı değiştirilmiş…

Bir kurtuluş savaşı kahramanının (ki, ne hüzünlü bir öyküdür yaşadığı) adını bir okuldan silmek için yaptığınız bilmem kaç liralık (Özellikle 'bilmem kaç liralık' diyorum… Miktarı dünyanın bütçesi bile olabilir çünkü… Hiç önemli değil!) para yardımı yetiyor…

***

Bir de şu Mustafa Necati Evi…

Şimdi adı Nuri Pakdil Müzesi…

Bunu kim, nasıl düşünür?

Elindeki silgi ancak gücünün süreceği süre kadar siler bir tabelayı…

Oyalanırsın kendince, 'mutlu' olursun…

Villa bahçesinden denizi seyretmek gibidir bu! Mutluluk değil!

Sonra…

Bir utanç çizgisi olarak, bir kara çizgi olarak, geçer yeniden yerini alır o müzede o 'çakma' tabelan…

Elbet senin adın da yerini alır müzede 'utanç simgesi' olarak…

***

Nuri Pakdil'in yaşadığı evi kamulaştırın. Müze eve dönüştürün. Okuduğu kitaplar, o kitaplarda altını çizdiği tümcelerle, o tümcelere çizik attığı kalemlerle, not defterleriyle, yazı çalışmalarıyla, kalem alıştırmalarıyla, giydikleriyle, kuşandıklarıyla…

Ne varsa koruma altına alın. Sergileyin…

Hiç bir diyeceğim olmaz!

Mutlu olurum.

İlk gezeceklerden olurum, inanın!

Ama…

Pakdil'in adıyla Mustafa Necati'yi silmeye kalkmayın…

***

Bazı izlerin silinmezliğini nasıl anlatmalı?

İnsanlığın geleceğini hangisi kuracak?

Parayla satın alınanlar mı?

Elindeki geçici iktidarı, dünyanın sonuna kadar sürecek sananlar mı?

Kendi kulübesinde, bahçesinde mutluluğu yeğleyenler mi?

Ben inadına umutlu olanlardanım… Kendi bahçesindeki gülü koklayanların güzelliğiyle dönecek dünya bir gün…

Şimdi değil, ama bir gün!

Mutlaka!

Mamak'taki o okulun adı yeniden Reşat Çiğiltepe olacak, Yenişehir'deki binanın adı da Mustafa Necati Evi…

Bundan adım kadar (Hatta daha da fazla…) eminim…