Ekranlarda görmesek doğu illerinin buz tutmuş hallerini ‘’beyaz’’ neredeyse silinecekti belleklerden.
Kış rengi değil, yas rengiydi hakim olan.
Siyahlara bürünmüştü koca kent.
Yas tutarcasına…
Asık suratlar, ölü evini andırıyordu.
Yaşam koşullarının ağırlığı doğanın rengini değiştirmişi sanki…
Gri diye anılan Ankara’nın, yerini kapkara bir Ankara almıştı.
Yokluğun girdabındaki insanlar, karada boğulur olmuştu…
Beyaz da küsmüş, terk etmiş gibiydi.
Soğuk bir şakaymış gibi zaman zaman kendini gösterse de, sabah olduğunda serap misali hiç yokmuş gibi kayboluyordu birden.
Market raflarındaki astronomik etiketli mallar gibi veda ediyor, hafızalardan siliniyordu sanki.
Doğa, karanlığa, yokluğa mahkum edenler kadar acımasız değilmiş…
Pazar sabahı, beyaza uyanan Ankara’da yüzlere unutulmuş hakim oldu…
O küskün, kırgın, umutsuz bakışların yerini, mutluluk ifadesi aldı.
Beyazı görmek, Ankara’da kara kışın olmazsa olmazı dondurucu ayazını bile unutturdu.
İklim insafa geldi…
Özlenen kar, yas tutan tarlalara can simidi oldu…
Kurtulamadığı karalardan, gri yakıştırmasına bile fit olan yürekleri aydınlattı, ışık oldu.
Beyazı anımsattı kar…
Kararmış umutlara merhem oldu…
Umalım da gelecek günler kar gibi beyaz olsun…
Kar taneleri, ak günlerin de müjdecisi olsun…
Kardan adamlar varsın erisin güneşli günlerde…
Geride gerçek adamlar kalsın…