Önce bi anekdot…
Uluslararası değerlerimizden ünlü matematikçimiz Cahit Arf'ın, Orta Doğu Teknik Üniveresitesi'nde (ODTÜ) çalıştığı yıllarda geçiyor olay.
12 Eylül Cuntası dönemi. Cuntanın elebaşı ODTÜ'yü ziyarete gelmiş. Karşılayanlar 'Hoşgeldiniz!' diyerek elini sıkıyorlar. Cahit Arf sıkmıyor o eli… Sıkmıyor ve söze de döküyor tepkisini:
'Senin elini sıkmam! Sen üniversiteyi kışlaya çevirdin!'
Özgürlükçü bir bilim insanına yakışan bu onurlu davranış karşısında 'elebaşı' ne yanıt veriyor dersiniz?
'Siz de üniversiteye anarşi getirdiniz!'
Cahit Arf, altında kalır mı bu sözün. Diyor ki:
'Üniversite bilim üretilen yerdir. Bilimin özünde anarşi vardır!'
***
Bekir Yurdakul, Cahit Arf'a yazdığı mektup yazısında (*) aktarıyor şair Metin Demirtaş'tan dinlediği bu anekdotu…
Okumamın üzerinden kısa bir süre geçmişti ki Prof. Ahmet Acar'ın ölümüyle (27 Aralık 2020) anımsadım yeniden. Bunun nedeni de, ondan 'ODTÜ'de seçilmiş son rektör' olarak söz edilmesiydi.
Prof. Ahmet Acar, iki kez seçildi bu göreve. 6 Ağustos 2008'den 28 Temmuz 2016'ya dek ODTÜ Rektörü'ydü.
Artık seçilmişler değil, atanmışlar rektör oluyor.
Bu ne demektir?
Bilimsel üretimi, üniversite olmanın olmazsa olmazı özgürlükçü ruhu her koşulda, herkese karşı savunabilecek rektörler olmayacak artık! Kenan Evren'in en güçlü döneminde onun elini sıkmayı reddebilen bir Cahit Arf olmayacak!
***
ODTÜ'nün 'son seçilmiş rektörü' Ahmet Acar, kolay bir rektörlük dönemi yaşamadı. Hedefe konulmuştu hep! Hedef ODTÜ'ydü elbette de seçilmiş rektör de payını alıyordu doğal olarak… Bir engel olarak görülüyordu.
2013'te, İstanbul'daki Gezi Parkı'ndaki ağaç katliamıyla başlayan ve birden tüm ülkeye yayılan Gezi eylemleri henüz dinmemişken, toplumsal duyarlık böylesine yükselmişken, ODTÜ'de üç bin ağaç katledildi. Yol sevdasıyla… Hem de sinsice, korkakça, öğrenciler bayram tatilindeyken ve düşman ordusuna saldırır gibi gece yarısı baskınıyla…
Dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, twitter'dan yaptığı açıklamada, ODTÜ baskınının kendisine de sürpriz olduğunu söyleyebilmişti, duyarlı kamuoyuyla dalga geçerek:
'Arkadaşlar bana da sürpriz yapmışlar. Bir gece de ODTÜ yolunu açmışlar. Ankara'mıza hayırlı olsun.'
Gökçek dalgasını geçerken, gencecik yürekler ODTÜ arazisindeki ağaçlar için çarpıyordu. Hatta, Hatay'da ODTÜ'deki ağaçları savunmak ve savaşa hayır demek için yürüyüş yapan gençler polisin sert müdahalesiyle karşılaştığında, 22 yaşındaki Ahmet Atakan yaşamdan koparılmıştı. Çarpamaz olmuştu kalbi!
Bütün tepkilere karşın inatla o yol yapıldı. Hem de öyle bir ad verildi ki yola, bütünüyle intikam kokuyordu:
'1071 Malazgirt Yolu'.
1071 Malazgirt Zaferi, Türkler'e Anadolu'nun kapılarını açan zaferdir. Yola bu adı vermekle, 'ODTÜ'ye girdik!' deniliyordu, 'Bir savaş kazandık…'
***
O yolun yapım süreci öyle bir süreçti ki ODTÜ'ye karşı her türlü karalama kampanyaları devreye sokuldu. Binalarının kaçak olduğundan Eymür Gölü'nün rant amaçlı kullanıldığı iddialarına kadar…
Sonra ise türbandan camiye, mescide dek konular gündeme getirilip hedefe konuldu ODTÜ ve 'seçilmiş rektör'…
Zordu 'seçilmiş son rektör' olmak.
Şimdi, kalbine yenik düşmesinde, bütün o sıkıntılı sürecin etkisinin olmadığını kim söyleyebilir?
_______________________
(*) Bekir Yurdakul, 'Vişne çürüğü ve…', İzGazete, 24 Aralık 2020.