O kadar yıldık ki,
Bıkıp usandık ki dur durak bilmeyen zamlardan…
Giderek ağırlaşan hayat pahalılığından,
Cinayetlerden, kazalardan, belalardan…
Hırsızlıklardan…
Talandan, dolandan…
Yalandan, yalanlardan…
Müjdeli haberleri unutanlar, ''gırgır'' ile yoğurulmuş olanları okuyarak içine gömüldükleri bunalım ortamından sıyrılmaya çalışıyor.
İşte bir örnek…
Ankara'nın Bala ilçesinde bir vatandaş, kümese girmek isteyen yılanı uzun süre konuşmalarıyla vazgeçirmeye çalışmış…
Ama onca çabaya rağmen sonuç alamamış.
Olay, ilçeye bağlı Yöreli köyünde meydana gelmiş. Havaların da ısınmasıyla yuvasından çıkan yılan, bir vatandaşın tavuk kümesine doğru ilerlemiş. Bu durumu gören vatandaş, dakikalarca tatlı dil dökerek yılanı vazgeçirmeye çalışmış. Ancak başarılı olamamış. Daha sonra başka bir vatandaş tarafından öldürülen yılan, evin kedisi 'Memati'ye yem olmuş''
Yılanın Türkçe, vatandaşın da yılancayı bilmemesinin sonucu.
Aksi olsa sonuç böyle mi olurdu?
Vatandaşın çabaları boşa çıkar mıydı?
Yılanı deliğinden çıkaran güzel söz, bu olayda işe yaramaz mıydı?
Hadi insanlar hayat pahalılığından, yokluktan yoksulluktan bunaldı…
Karnı tok güzel sözlere, yaldızlı kandırmacalara, ikna çanalarına…
Yılana ne oluyor ki?
Tavuktan ne istersin?
Bas git başka yerlerde çöplen…
İnsanımız iyidir…
Saftır, temiz kalplidir…
Zor durumda kalmaya görsün.
Yılanca da konuşur, uzaylı diliyle de…
Yıllar önce bir köylü kadının akşam karanlığında yoluna çıktığını söylediği uzaylıyla konuşmasına ilişkin haberde olduğu gibi…
Ne diyordu kadıncağız elinde yerden kavradığı taşı göstererek:
''Bak kardeş ne sen bana zarar ver ne de ben sana. Var git haydi yoluna''
Uzaylıyla konuşuruz,
Yılancadan anlarız.
Biz farklı insanlarız.